Eskiden topluma zararı dokunmaya birini gördüğümüz de ‘bundan zarar gelmez’ derdik. Ve onun sevgisi diğer arkadaşlarımızdan çok daha fazla olurdu. Onları bırakın kırmayı, incinecek bir harekette dahi bulunmayı reddederdik. 
Her şeyin değiştiği şu yıllarda bu anlayışımız da değişti maalesef. Artık temiz yürekli kalplere enayi gözle bakar olduk. Potansiyel bir haksızlığa uğrama aracı olarak görüyoruz. Peki, durum aslında böyle mi? Asla…
Durum bu şekilde değil. Bu gözle bakan arkadaşlarımız sadece kendilerini kandırıyorlar. Ve o gözle baktıkları kişilerin zerre vicdani hassasiyete sahip olduklarını düşünmüyorum. Yalnız bunun farkında değiller. 
İnsani ve İslami olarak hiçbir değerimize uymayan bu anlayış beni çok üzüyor. Hangi ara bu duruma geldik inanın bilmiyorum. Bizi bu zihniyete hapseden durumlar nelerdir? Bunların hepsi araştırılıp, irdelenmeli. Aslında bu durumu görünce şu mesele aklıma geliyor. Ben mahalle kültüründe yetişen biriyim. Bizim ve diğer mahallerin kendine has özellikleri olurdu. Bu güzel özelliklerinden en çok hoşuma gideni de şuydu:  “Mahallenin Delisi” Her mahallede bulunan ve bütün mahalle sakini tarafından sevilen insanlarımız. 
Bahsettiğim durumu uygulayan kişileri de ‘kendini akıllı sanan deliler’ olarak görüyorum. Karşıdaki insanın saf yüreğinden istifade etmeye çalışan zavallılar… 
Toplum mühendisliğine soyunan arkadaşlarımızdan ricam, bu meseleye de değinsinler. Bu mesele ki bizi biz olmaktan çıkarıyor. Adeta insanlığımızdan utandırıyor. Durum böyle iken, var olan üzüntümüz bir kat daha artıyor.  
Bunun kaynağında yatan en büyük sebep maddi düşünceler. Maalesef ki sonumuzun toprak olacağını bile bile sırtımıza yüklediğimiz dünya hırsı. Aslında bu anlayıştaki insanlara dünyayı verseniz yine değişmeyecekler. Çünkü bu hal karakterine ve bütün zerrelerine işlemiş halde. 
Basın yayın organlarımız ‘reyting beklentisi olmadan’ psikologlarımızla görüşerek bunun üzeride durabilir.  Yayınladıkları görsel ve işitsel materyallerin içerisine bunu serpiştirebilirler. Bunu yaparken de kendi çocuklarımız, ailemiz ve bütün vatandaşlarımızın konuyu ilgilendirdiklerini unutmamalıyız. Bunu dert edinip dava şuuruyla hareket etmeliyiz.
Elbette ki özel sektörün böyle bir kaygısı yok. Ancak ülkemizin refah ve huzuru için devletimizin nezaretinde bu uygulanabilir. Buradan sesimizi ilgili mecralarımıza ulaştıralım. Umudumuz o ki böylesi bir çalışmanın yapılmasına vesile oluruz.  Yazımı burada sonlandırırken, bu düşüncedeki kardeşlerimden ricam ‘değişsinler.’ En azından, değişmeye gayret etsinler.
Bir sonraki yazımızda güzel haberler ile buluşmak üzere, hoşça kalın.