2020-2021 Eğitim yılı salgın hastalık nedeni ile yine farklı bir yöntemle başladı. Aileler çocuklarının okulda veya uzaktan eğitimle devam etmesi için yetkili kılındı. Yıllarca hocalık yapmış birisi olarak bu eğitim konusundaki düşüncelerimi arz etmek isterim.

Öncelikle Covid-19 salgınından çok daha dehşetli bir salgın hastalıktan bahsetmek gerekiyor. Ne yazık ki; çoğu insan bu hastalığın farkında değildir. Peki, bu hastalık nedir?

Hastalığın adı; maddeye tapma ve gücün maddeden geldiğine inanmaktır. Buna kısaca “materyalizm” adını veriyoruz. Bu hastalık 20. ve 21. Yüzyılda öylesine güçlenmiştir ki dünya kurulalı beri hiçbir çağ bu kadar dehşetli bir inançsızlık hastalığını görmemiştir.

Evet, insanlar ilk, orta ve yakın çağlarda taşa, toprağa, Güneşe, putlara veya Nemrud gibi insanlara tapınırdı. Lakin inançsız değildi. Batıl inançları vardı ve Allah’a ortak koşuyorlardı. Ama dalalet içinde, inançsız, dinsiz ve ateist değildi.

Materyalizmin etkisi ile koca Çin gibi devletlerden tutun da küçücük ülkelere kadar dünyanın hemen hemen her yerinde çoğunluğa ulaşmışlardır. Allah’a inanmayan dinsiz, kitapsız insanlar hiçbir asırda bu kadar çoğalmamışlardı.

Maalesef ülkemizde bu hastalıktan nasibini almıştır. Devletin başına geçen yöneticiler “biz ilhamımızı gökten, gaibden almadık” diyerek açıkça Kuran’a hücum etmiş ders kitaplarında materyalizmin esasları saf ve temiz beyinlere adeta zorla çakılmıştır.

Tahrip kolay; tamir ise zordur. Bir gemiyi bazen iki yılda onca masraf ve zorluklarla inşa edersiniz fakat bir denizci 10 dakika içinde batırabilir. Aynen bunun gibi tamir, onarım ve inşa çok daha zordur.

Gözünüz gibi baktığınız evladınızı bir fena insan küçük hediye ve iltifatlarla baştan çıkarıp kötü yollara düşürebilir. Elbette her insan yaptığının karşılığını bu dünyada ve muhakkak ruz-i mahşerde görecektir. Bundan şüphemiz yoktur. Lakin “yapılan dehşetli tahribat karşısında sen ne yaptın?” sorusuna muhatap olacağımızı da unutmamamız gerekiyor.

İşte Milli Eğitim Bakanlığı, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren devamlı surette materyalizm esasları ile eğitim, öğrenim yapmış zavallı çocuklarımızı dinden uzaklaştırmaya çalışmıştır. Allah’a şükürler olsun ki bazı hamiyet sahibi insanlar bu dehşetli yangının farkına vararak söndürmeye çalışmış hapis ve işkenceleri göze alarak dinsizlik karşısında mücadele etmiştir. Okullarda dehşetli dinsizlik eğitiminden geçirilen evlatlarımız gayretli ve dindar anne babalar, bazı sivil toplum kuruluşları sayesinde bir parça düzelebilmiştir. Fakat yeterli değildir. Bu tehlikeli gidişe “dur” demesi gereken oylarımızla iktidara gelen hükümet yetkilileridir.

Şimdi şu suali hükümetimize ve Sayın Erdoğan’a sormak istiyorum: Başında “milli” olan eğitim, öğretim gerçekten milli midir?

Materyalist, Batıcı, ırkçı, faşist ve ezberci eğitim ve öğretimin milli olduğunu söylemek saçmalıktır. Satuk Buğra Han ile başlayan Türklerin İslam şecaati, Selçuklu ve Osmanlı ile devam etmiş Müslümanların kahraman ordusu ve evladı olan bizler; ne olmuşta bu seviyelere düşürülmüştür.

Uyuşturucu çetelerinin fink attığı okullarda milli kimliğimiz, şahsiyetimiz büyük yaralar almıştır. Batıya karşı aşağılık duygusunu içselleştirmiş öğretmenlerle gençlerimiz perişan edilmiştir.

İşte kişilikli ve özgüven sahibi, Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmayan bu kahraman milletin evlatlarına sahip çıkmak hükümetin ve Milli Eğitim Bakanlığının öncelikli görevlerinden bir tanesidir.

Değerli bir yazarın kaleme aldığı şu hususları ele alarak çareler üretmeye başlayabiliriz:

Gençlerimiz hatta çocuklarımız uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklardan madde bağımlılıklarından korumak için İslam’ın alkol ve uyuşturucu maddeler ile ilgili hükümlerini ve bunların büyük günahlardan olduğunu öğretmeliyiz.

İslam inancından uzaklaşmış çocuklarımızı materyalist baskıdan kurtarmak amacı ile dini eserlerin okul kütüphanelerinde ve öğretmenlerimizin ellerinde dolaşmasını sağlamalıyız.

Camilerle okulları birbirinden uzak ve kopuk kamu binaları olmaktan kurtarmalıyız. Camilerimizi, çocuklarımızın gerektiğinde oyunlarını oynayıp ibadetlerini de yapabildiği mekanlar olarak görmeliyiz. Camiden korkmamaları için cami görevlilerini bu konuda uyarmalıyız.

Karma eğitim yerine gençlerimizin fıtri ve çok daha rahat bir ortamda eğitim göreceği okulları açmalıyız.

Çocuklarımıza “Allah ve melekleri, bizi insanlar görmediklerinde de görüyorlar, gözetliyorlar ve amel defterimize hepsi kaydediliyor, ahirette de önümüze konacak.” İman ve şuuru vermeliyiz.

Din kültürü derslerini sevdirerek Allah indinde tek geçerli dinin İslam olduğu, İslam’ın hayatımızın her alanını kapsayacak, her zaman ve coğrafyada geçerli hikmet ve adalet yüklü hükümlerini kapsadığı gerçeğini öğretilmeliyiz.

Vesselam…