Olaylar sırasında İlçe Jandarma Komutanı olan Komutan Yüzbaşı Fahri, esrarkeş elebaşı Derviş Mehmed’le bir süre konuşmuştur. Bu konuşma kayıtlara; “ikna edemedi” şeklinde geçmektedir. Yüzbaşı Fahri, sessiz ve uysal bir şekilde geri çekilir. Sadece Alaydan asker istemekle yetinir. Alay da askerliğini yapmakta olan öğretmen Kubilay’ı çok küçük bir müfreze ile gönderir. Gönderir lâkin Asteğmen Kubilay’da silâh, askerlerinde ise mermi yoktur. İşin kötüsü onları kurbanlık koyun gibi ileriye süren Yüzbaşı Fahri hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır.
Menemen’de gelişen olaylar sonrasında bu kışkırtmanın ne derece vahim olduğu gözler önüne serilmişti. Meselâ yargılama kısmı buna en güzel örnektir. Genelkurmay tarafından Menemen’e gönderilen 1. Kolordu Komutanı Vekili Mustafa Muğlalı Paşa idi. Hani şu Van’ın Özalp ilçesinde 33 kişiyi kurşuna dizdiren komutan.
Muğlalı, Derviş Mehmed ve arkadaşlarının durumunun günler öncesinden rapor edilmesine rağmen, gerekenin yapılmadığını söylemiştir. Manisa’dan kaybolduktan sonra, Menemen’e gelene kadar geçtikleri köyler bilinmesine rağmen, durdurulmadıkları, bilâkis “hadisenin gerçekleşmesinin beklendiği” rapor edilmiştir. Muğlalı Paşa, olayla ilgili olarak kurulan Harp Divanı Mahkemesinin de başkanıdır aynı zamanda. Burada altı kişinin yaşattığı trajedinin faturasını Menemen halkına kesmekle görevlendirilmiştir.
Zira devlet yönetimi tarafından kesin bir dille; “Menemen’i haritadan silin” talimatı verilmiştir. Muğlalı Paşa üzerine düşeni yapmış, ilgili ilgisiz herkesi yargılamış 6’sı yaşı küçük olduğu için sonradan infazı durdurulacak olan 36 kişiyi idam etmiştir. Bir tanesi Yahudi olan 41 kişiyi ise çeşitli hapis cezalarına çarptırmıştır.
İşte bu olayın sebebi tamamen siyasi ve bürokratiktir. Asker ve kamu görevlileri o tarihte otoriter bir yönetim ile demir yumrukla idare edilmekteydi. Bu nedenle sonraki dönemde yazılıp çizilen ve resmi tarih sayfalarını dolduran “irticai kalkışma” olayının hiçbir anlamı ve doğruluğu yoktur.
Dönemin siyasî şartlarını hatırladığımız zaman taşlar iyice yerine oturacaktır. Zira “ikinci demokrasi denemesi” olarak sayabileceğimiz Serbest Cumhuriyet Fırkası, Menemen’de karşılık bulmuş halkın büyük teveccühüne mazhar olmuştu.
Devrin yöneticileri, Cumhuriyet Halk Fırkası için endişe etmekte haklıydılar. Tek adam yönetimi ve otoriter uygulamalar halkın canından bezdirmiş, ekonomik sıkıntılar had safhaya ulaşmıştı. Bir de yetmezmiş gibi dış ülkelerden de baskılar geliyor “tek partili cumhuriyet, faşistliktir” diye mevcut rejim eleştiriliyordu.
Serbest Cumhuriyet Fırkasının (SCF) başarısından rahatsızlık duyulması son derece normaldi. Bu cahil halk ne çabuk başka bir partiye destek olmuştu. Derhal SCF kapatıldı. Yetmedi bir de ders verilmeliydi.
Otoriter sistem, mevcut durumun devamı için mesaj vermek üzere, SCF’nin desteklendiği küçük bir bölgeyi pilot yer olarak seçmişti.  Geriye figüranlar kalıyordu ve bulmakta da zorlanılmadı.  Askerlik vazifesini yapmakta olan ve dindarlığı ile tanınan Öğretmen Kubilay, kurban seçilmiş feda edilmişti. İşte Genelkurmay Belgelerinden ve mahkeme zabıtlarından elde edilecek sonuç buydu.
Bu olaydan sonra çok partili hayata geçebilmek için 2. Dünya savaşını beklemek ve hürriyetçi rejimlerin galip gelmesi şartının yerine gelmesi gerekiyordu. 1946 yılında ancak hileli dahi olsa çok partili seçimler yapılabildi. O günkü şartlar altında ne muazzam bir gelişmeydi böyle bir seçim.
İşte resmi tarihin çarpıtmalarından bir tanesini Aralık ayının bu son günlerinde tekrar dile getirerek bir parça uyanmamıza vesile olur diye izah etmeye çalışıyorum, vesselam…