İnsanların bir tesadüf eseri olarak dünyaya geldiğini sananlar ve yaratılış gayesinin meçhul olduğunu, bilinmediğini düşünenler veya yaradılış gayesine uygun bir hayat yaşamayanlar, sorumsuzca bir hayat sürdürürler. Tabiî ki, yaradılış gayesi açısından bakıldı ğında, insan meçhul bir varlık değildir; o mesul (sorumlu) bir var lıktır. (5) Çünkü insanlar dünyaya tesadüf eseri gelmiş değildir. İnsanlar, dünyaya bir amaç ve gaye için, Allah’a kulluk yapmak için gelmiştir. (Bkz. Zâriyât, 51/56) İnsanları yoktan var edip yaratan, sayısız nimetleriyle yaşatan Allah Teâlâ’dır. “Allah onu (Âdem’i) topraktan yarattı. Sonra ona ‘ol!’ dedi, o da (insan) oluverdi.” (Âl-i İmrân, 3/59) “O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır.”(- Secde, 32/7) “Allah sizi bir tek nefisten (Âdem’den) yarattı, sonra ondan da eşini (Havva’yı) yaratmıştır.”(Zümer, 39/6) “Ey insanlar! Doğrusu Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık.” (Hucurât, 49/13) “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini (Hav va’yı) vücuda getiren ve ikisinden de birçok erkekler ve ka dınlar türeten Rabbnizin emrine uygun yaşayın.” (Nisâ, 4/1) Allah Teâlâ âyetlerde insanı nasıl yarattığını bildiriyor. İlk insan Âdem (a.s.)’ı topraktan yarattığını, ondan sonra da eşi Havva’yı yarattığını ve ikisinden de birçok erkek ve kadınlar türettiğini bildirmektedir. Materyalist, evrimci, Darwinci, “insanın ilk atası maymundur; evrimleşerek, değişerek bu hali almıştır” diyen ve bu görüşleri sa vu nan kişi; Kur’ân-ı Kerim’in haber verdiği şekilde, insanların Âdem ve Havva’dan türeyip çoğaldığını kabul etmeyen insan, kâfirdir. “Müslümanım” diyorsa da mürted olmuş, kâfir olmuş olur. Müslüman kalmak ve böylece ölmek isteniyorsa, İslâm’ın kabul ettiğini kabul etmeli ve reddettiğini de reddetmelidir. Mü’minlerin nazarında insan, Allah (c.c.) katında kıymetli bir mahlûktur. Allah (c.c.) onu en güzel şekilde yaratmış ve ona kendi ruhundan üfl emiştir. “Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım, onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdü ğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!” (Sâd, 38/71-72) Melekleri ona secde ettirmiş, ona ilim ve irâde ayrıcalığı vermiş, onu yeryüzünde halife yapmış, kâinatta, göklerde ve yerde ne varsa hepsini emrine vermiştir. (5) Dünya yaşamında insanların ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü gereken nimetleri insanlara ihsan etmiştir… “O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı.” (Bakara, 2/29) Allah (c.c.) kâinatta ne varsa hepsini insanın hizmetine ver miştir. Yer, gök, ay ve güneş, yıldızlar, bitki ve hayvanlar, su, de nizler, nehirler, dağlar vs. hepsi insanın yararı içindir. “Şüphesiz bunda düşünen insanlar için ibretler vardır.” (Câsiye, 45/13) Yüce Allah (c.c.) Hz. Âdem (a.s.)’a verdiği akıl, ilim ve ruh özelliklerini diğer insanlara da vermiş, yeryüzünde onu halife yap tığı gibi, diğerlerini de halife yapmıştır. Onun için Kur’ân-ı Kerim bütün insan cinsinin mükerrem olduğunu açıklamıştır. “And olsun ki Biz; insanoğullarını şerefl i kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, onları temiz şeylerle rızıklandırdık. Yarattıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık.”(İsrâ, 17/70) Bütün bunlar insanın seçkin ve başka canlılardan ve özellikle hayvanlardan tamamen ayrı bir varlık olduğunu ispatlamaktadır. (6) İslâm’a göre insan doğarken tertemiz doğar. Onun herhangi bir nedenle suçlu veya günahkâr doğması asla sözkonusu değildir. Rasûlullah (s.a.s.): “Her çocuk İslâm fıtratı üzere (tertemiz) doğar; sonra annesi-babası (yahudi ise) onları yahudi yaparlar, (hıristiyan ise) onu hıristiyan yaparlar, (mecusi ise) onu mecusi yaparlar” (7) sözleriyle bu gerçeğe işaret buyurmuşlardır. İnsan, yaratılırken bü tün iyiliklere meyilli ve bütün kötülüklerden de aklı ve irâdesi ile kaçınabilecek yetenekte yaratılmıştır. İslâm gerçekçidir; insanı ol duğu gibi kabul eder.