Ne kadar evliyiz?

Her kadının ve erkeğin bir eşe , yaşamının en mahrem yönlerini bilen bir tanığa ihtiyacı var diyor Doğan Cüceloğlu. Peki, bu nasıl mümkün olabilir? Evlenmek; tamam/lanmak, tam/ anlaşılmak ve paylaşmak değil midir en çok. Aynı şeylerden hoşlanmak, aynı pencereden hayata bakmak, aynı şarkıyı dinleyip aynı acıda ağlayabilmek aynı sıkıntılara göğüs gerebilmek değil midir aşk.. Sahi nedir evlilik?. Toz pembe hayalleri süsleyen dört yanı dikensiz güllerle bezeli, hep ilkbahar mevsiminin hakim olduğu bir masal kenti mi? Bir çok evliliğin daha ilk günlerinin kabusa dönüşmesinin nedeni değil midir bu yanılgı? Evlilik kavramını ne kadar gerçekçi öğrenebildik dahası örgütleyebildik topluma?.. Ne kadar evliliğe hakimsin dedi kendine, iyisiyle kötüsüyle evliliğinde çeyrek asır devirmiş bir anne. Umudun kadar mı? kabullenebildiğin, paylaşabildiğin, sahiplenebildiğin, veya affedebildiğimiz kadar mı?. Yada sevebildiğimiz, katlanabildiğimiz kadar mı? Galiba hepimiz biraz evliyiz de, evlilik olgusuna ne kadar hakimiz bu tartışılır. Düşer kolu kanadı kırıldığında kalbi kadının veya erkeğin, evsizleşir hiç olmadığı kadar, dünü, bugünü yarını tabi burada ki, “evsizleşme” kavramının soyut bir anlam içerdiğini anladık bir çoğumuz. Neyse nerede kalmıştık?... Evet evsizleşir insan kırıldığında kalbi, anne babasına, eşine veya çocuklarına bazen fark etmez aile bireylerinden biride olabilir hele ki eşlerden biriyse kırıldığı, üşür yüreği gece ayazında kalmış gibi, evsizleşir tüm duyguları, kırılır güveni, ürkek bir serçe gibi büker boyunu rüzgarada, karşı duramaz yıkılmışlığına, korku doludur endişesi evinin yolunu kaybetmiş çocuklar gibi garipleşir günden güne. Dikkat ettiyseniz kadın veya erkek demedim her ne kadar çoğu kadınların maruz kaldığı bir durumsa da bulunduğumuz toplumda erkeklerinde benzer sorunlarla karşılaştığı varsayılan bir gerçektir. Ne kadar ev/lenebildik? Ne kadar ev/lendirebildik ve ne denli giderebildik içimizdeki derin evsizliği dedi, çocuklarını evliliğe hazırlamak isteyen bir anne endişesi. İnsan fıtratı, umudunu güvenini tazeleyebildiği kadar pekişir ilişkileri ve gönül yapabildiği, güvenini kazanabildiği kadar tutunur sımsıkı sevdiklerine. Evliliği ne kadar hayatımızın merkezinde taşıyabildik? Herkes bir gün evlenir zira evlenmek kolay, sürdürmektir asıl meziyet der hep büyüklerimiz. Her şeye rağmen, iyisiyle kötüsüyle yokuyla varıyla evli kalmayı başarabilen çiftler, sadece kendileri kazanmakla kalmaz kalmıyor, evliliğe aday tüm bireylere güven veren, sağlam bir evlilik inşa edilebileceği bilincinde aşılıyor. Hem inançları da pekiştirmiş oluyor ki, gençlerin evliliğe olan umutlarını diri tutuyor. Zira zamane evliliklerinin en çokta bu örneklere ihtiyacı var. Amacım evliliği meşru bir yarış veya içinden çıkılması zor bir savaş olduğunu anlatmak elbetteki değil. Lâkin insan soyunun en sağlıklı şekliyle devamı için, duygusal tamamlanma ihtiyacının yanısıra insani sorumlulukların ve kulluk imtihanının devam ettiği kutsal değerler topluluğu olduğu gerçekliğine dikkat çekmek. Bu minvalde; Evleneceğin kişi senin için Yesrib’tir; sen o Yesrib’ten Medine çıkaracaksın. Kimseye hazır; Medine yoktur, Medine inşa edilir. / diyerek evlilik kurumunu sorgulayıcı ve düşündürücü bir örnek olarak sunuyor. Üstad, Senai Demirci. “Çünkü evlilik; gelecek nesilleri şekillendiren, yontarak inşa eden en yegane kutsiyetidir insanlığın”. Çünkü genç adaylar, evlilik kurumunu gelecek nesillere en sarsılmaz biçimde taşıyacak olan umududur insanlığın... Öyleyse selam olsun evliliğini kutsal bir mücevher gibi göğsünde taşıyabilenlere..