Beşikten mezara değin insan devamlı şekilde eğitim içerisindedir. Hep bir öğreti altında yaşamanı sürdüren insanın hayat içerisindeki rolünde ve diğer insanlar nazarındaki yerini en belirgin hale getiren terbiyedir.

Tasavvufi anlayışa göre insan, yaratılışında ilâhî cevher taşıyan bir mahiyet arz etmektedir.Allah insanı ahsan-i takvim üzere yaratmış, onu imtihan maksadıyla bu dünyaya göndermiştir. Bu durumda insan artı sonsuz ile eksi sonsuzluk arasında iyiye ve kötüye meyilli, hayır ve şer kapasitesine sahip yegâne varlıktır.

Varlık âleminde melekler sadece hayır yapma kapasitesine sahip olup hiçbir şekilde isyanda bulunamazlar. Şeytan ise tamamen kötülük yapmak üzere programlanmış olup hiçbir surette hayırlı bir amelde bulunamaz.

İşte insan nefsî itibarı ile şeytanî ve ruhu itibari ile de melekî bir varlıktır. Bu sebeple insan benliği çok boyutlu bir varlığa sahiptir. Pek çok insan kendini sadece nefisten ibaret olarak görmekte ve onun peşinden giderek ömrünü heba etmektedir.

Hâlbuki nefsimizin pek çok katmanları olup bunlar dışarıdan gelen uyarıcıların durumuna göre şekil alır. Mesela birine kızınca nefs-i emmaremiz intikam almayı, vurup kırmayı emreder.

Bir fakiri görünce ruhumuz ona yardım etmeyi ilham ederken, yine nefsimiz başımızı başka yöne çevirmeyi tavsiye eder. Tüm bu düşünceler bir insanda aynı anda çakıştığına göre biz hangi sese kulak vereceğiz, nefse mi yoksa ruha mı? İşte tasavvuf bize Kuran ve Sünnet çerçevesinde nefsimizi kontrol altına alarak ruhumuzu güçlendirmeyi ve onu vücut ikliminde hükümran kılmayı öğretir.

Yeryüzünde yaşadığımız her saniye için nefis terbiyesi şart. Haram ile helalin arasında olan ince çizginin en belirgin kısmını belirleyen ve insanı devamlı bir şekilde uyaran bir diktedir. Her alanda gereken nefis terbiyesi Müslümanın yürüdüğü dosdoğru yoldan ayrılmasına da mani olmaktadır.

İman nurunun artmasında önemli bir rol noktası olan terbiyenin haya ve hevesinde önünü keserek her türlü istek ve arzulara ket vurmaktır. Az iyi yetinmenin çokta gözü olmamaktır. Nitekim Müslüman bilmelidir ki, çok mal isteği azgınlığa itmektedir. Ve azgınlıkta çok fena iştir.