Üsame ibni Zeyd anlatıyor: 
Efendimiz bizi Cüheyne kabilesinin Huraka kolu üzerine göndermişti. Sabahleyin erkenden onlara saldırdık ve yendik. Yanımdaki Medineli bir Müslüman’la, bir Cüheynelinin peşine düştük. Biz üzerine yürüyünce adam ‘’La ilahe İlALLAH’’ dedi. Bunun üzerine arkadaşım ona dokunmadı, ben ise mızrağımı saplayıp adamı öldürdüm. Medine’ye döndüğümüzde bu olay Hz. Peygamber’in kulağına gitti. 
ALLAH’IN elçisi bana, ‘’Adam ‘la ilahe İlALLAH’ dediği halde onu öldürdün, öyle mi?’’ diye sordu. 
Ben ise, ‘’Ey ALLAH’ın Elçisi!’’ dedim. ‘’O adam canını kurtarmak için öyle söyledi.’’ 
Efendimiz, ‘’Kalbini yarıp baktın da, canını kurtarmak için söylediğini anladın, öyle mi? La ilahe ilALLAH sözü kıyamet günü karşına geldiğinde ne yapacaksın, söyle?’’ diye buyurdu. Kızmıştı.
Kıssa böyle. Düşünün bir kere, savaş ortamı, düşman olduğuna emin olduğunuz biri olmadık bir anda kelimeyi tevhit getiriyor, neden dolayı getirdiği belli değil, ve peygamberimiz onun niyetinin ne olduğu bilinmeden öldürülmesinden yana değil. Efendimizin, “Kalbini yarıp baktın mı?” nitelemesi o kadar berrak ki, anlamamak, lafı başka tarafa çekmek, farklı bir yorum çıkartmak mümkün değil. 
İşin özeti şu; niyetinden emin olacaksın.
Günümüze gelecek olursak, bugün Müslümanlar birbirlerinin art niyetlerinden o kadar eminler ki, utanmasalar birbirlerini boğazlayacaklar.
Savaş ortamından, harbin kurallarının geçerli olduğu şartlardan bahsetmiyorum. Günlük yaşantımızda o kadar çok örneği var ki bunun.
Bir muhabbet ortamında tüm iyi niyetinizle doğrudan, düz, sade bir cümle kuruyorsunuz ortalığa. Aman Allah’ım! O sade, o düz, o gayet anlaşılır cümleniz nerelere çekiliyor, ne düşmanlıkların önü açılıyor, ne pazarlıklar dökülüyor birden. Cümleniz iyi niyetinden soyundurulup iğdiş ediliyor, bir anda bilmem nerelere kadar uzanıyor, amacınız sorgulanıyor, ve siz boş yere tartışmaya mahal vermekten suçlu bile bulunuyorsunuz.  
Bu ne çıldırmışlık halidir, anlaşılır gibi değil.  Bu vaziyet, biz Müslümanların dünyevileştiğimizin, gayemizin rıza-i ilahi değil, dünya olduğunun açıkça ispatı değil mi? Bu niyet okuyuculuğu da nerden peyda oldu bizde böyle, anlaşılır gibi değil. 
İnsanlar, artık niyetlerinin yanlış noktalara çekileceğini düşünüp rahatça bir şeyler söylemekten, düşüncelerini açıklamaktan korkar hale geldi. Dost sohbetlerinde bile gülen yüzlere inat, saklanan cümleler görüyorum ben. 
Müslümanlar... Çağrım sizedir. Vallahi durumumuz iyi değil. Dışarıdan bakınca tıkır tıkır çalışan kurumlarımız, STK’larımız, okullarımız, cemaatlerimiz, cemiyetlerimiz var. Fakat içerisi niyet sorgulayıcıları ile kaynıyor. En küçük bir yapıda bile birbirlerinin niyetlerini kurcalayan, başka anlamlar yüklemeye çalışan insanlar var. Kimse kimsenin niyetinden emin değil. Küçücük bir cemaatte, vakıfta, dernekte, sendikalarda bile bu yüzden gruplaşmalar, hizipleşmeler var. Birbirlerimizin art niyetlerinden o kadar eminiz ki, dışarıya karşı tedbirler alarak güçlenmek yerine, kendi içimizdekilerin niyetleriyle boğuşmaktan yorgun düşüyoruz.
Bu hal, iyi bir hal değil.