Hepimizin hayatında belli başlı değer yargıları var. Bu yargıların kimi olumlu ve fayda verici kimisi ise olumsuz ve zarar vericidir. İkinci şıkkı bir kenara bırakıp ilk şıkkımız üzerinde duralım. Bizi biz yapan taşıdığımız değer yargılarımızdır. İyisiyle kötüsüyle…

Diğer yazılarımız da sıkça belirttiğimiz gibi, İnsani olan her şey İslami’dir. İslami sınırlar çerçevesinde yer alan bütün değer yargılarımıza sımsıkı sarılabilmeliyiz. Zamanla gelişen ama değişmeyen yargılarımız bizim asli kimliğimizi oluşturuyor.

Zamanla bize çeşitli teklifler ve öneriler gelir. Bu teklifler karşılığında kendimizden ödün vermemiz isteniliyorsa orada bir durmalıyız. Zamana, paraya ve makama göre hareket etmemeliyiz.

Eğer ki kısa vadeli çıkarlar için kendimizden ödün verecek olursak, bizde kısa vadeli bir insan oluruz. Bu açıktır ve nettir. Hiç kimse kusura bakmasın. Bu yargıyı kimsecikler değiştiremez.

Günümüz toplumunda bu durum olağan bir hal almış. Kısa süreli menfaat ve makamlar uğruna hem kendimizden hem de değer yargılarımızdan vazgeçiyoruz. Tarihimizde yer edinmiş ve ‘dava adamı’ olarak gördüğümüz insanların hayatına bakalım. Kendi karakterini korumuş, ‘ideallerim uğruna her şey mubahtır’ mantığıyla hareket etmeyen yiğitlerdir.

Şu zamanda böylesi yiğitlere her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Dik durabilen, kendine saygısı olan ve duygularına hâkim olabilen yiğitler. Allah sayılarını çoğaltsın, kıymetlerini arttırsın.

Bahsettiğimiz durum bizim inancımızla da uyuşmuyor. Rızkı, makamı, mevki ve kapıları açan Allah azze ve celledir. Bu şekilde iman etmemize rağmen araçlara çok takılıyoruz. Ya rızkı verene İlah’a imanımız zayıf ya da aracılara olan teslimiyetimiz ‘iman’ noktasında.

Bu satırları okurken aklımıza ilk gelen siyasiler oluyor. Emin olun günlük hayatımızı şöyle bir gözlemlediğimizde bunun ne kadar çok olduğunu göreceğiz. Mesela, namaz kılan bazı dindar insanlar var. Bulunduğu ortamlarda ‘namaz kılma’ farzını dahi eda etmekten utanan veya ben namaz kılan bir insanım demeye dahi korkan dindar insanlarımız. Ya hiç kılmıyorlar veya kazaya bırakırım diyerek kendilerini kandırıyorlar. (tabi bu durum herkes için geçerli değil)

Aynı şekilde eşi tesettürlü bir insanı ele alalım. Hatta bu tesettür noktasında eşi takva sahibidir ve çarşaf giymeyi tercih edebilir. Ama eşinin giydiği bu kıyafetten ötürü utanan bir kitle var. Hâlbuki giymemek nasıl bir tercih ise giymekte bir tercihtir. Hatta olumlu bir tercihtir. Utanılacak, sıkılacak, ayıp edilecek bir tercih değildir.

Bu ve buna benzer o kadar çok örnek var ki hayatımızda. Şahısların hakkımızda yapacağı saçma sapan yorumları kendimize dert ediniyoruz. Ve bu yorumlara göre İslami değer yargılarımızdan kolayca vazgeçebiliyoruz.

Dünya hayatının bir sonu olduğunu, ahretin baki olduğunu unutmayalım. Aslında her şey bir tercihtir. Biz kendi değer yargılarımızı çiğneyerek tercih bozukluğu yaşamayalım. Ya inandığımız değer yargılarımızı yaşayalım. Ya da yaşadığımız değer yargılarına göre inanalım.

Mesele ince ve keskin bir bıçak gibi. Bu meseleden yara almamak için dikkat etmeliyiz. Son olaraktan şu soru geliyor akıllara: Rabbin kim? 

- kralbet giriş - - - - -