Bu coğrafyada doğup büyümüş ve Osmanlı Devleti ile beraber Türkiye Cumhuriyetinin kaderini etkilemiş en önemli kişilerden bir tanesi Sabetay Sevi’dir. Fakat ne üniversitelerimizde ne düşünce ve araştırma kurumlarında bu kişi ile ilgili doğru dürüst bir tek çalışma bile yoktur.

Bunun sebebi ise aynı Masonlukta olduğu gibi Sabetay Sevi; faaliyetlerini gizli olarak yapmış ve bunu kendine bağlı olan kişilerinde aynı şekilde yapmasını istemiş olması nedeniyledir. Öyle ki; Sabetay Sevi’nin yolunda gidenler; Müslüman olmadıkları halde Müslüman ismi alıp hatta Cuma namazlarına giderek kendilerini gizlemeye çalışmışlardır.

Sayıları yüz binleri bulmuş bu topluluk Yahudi olarak kabul edilmemektedir. Çünkü kendisini ve inançlarını gizlemek Yahudi dininde de yoktur. Bu nedenle Sabetaycıların İsrail’e gitmeleri engellenmektedir.  “Gündüz külahlı gece silahlı” deyiminde olduğu gibi çift kişilikli bir yapıda doğup büyüyen bu insanlar gerçekten de araştırılması gereken çok önemli bir insan topluluğudur.

Fakat en başta Sabetaycıların liderleri buna izin vermemektedirler. Zira yüz kızartıcı tutum ve davranışları nedeniyle neredeyse dünyanın bütün toplumları arasında ayıplanıp aşağılanmaktadırlar. Hâlbuki gizlilik ve kendi aralarında kurdukları işbirliği sayesinde hem olağanüstü bir güç kazanmış hem de devlet yönetiminde çok üst düzey noktalara kadar yükselebilmişlerdir. Örneğin Osmanlı ve Türkiye devletinde hariciyede çok ağırlıklı olarak bulunurlar. Generallerin birçoğu bunlar arasından seçilip askeri darbe gibi her türlü fitne fesat işlerinde kullanılırlar.

FETÖ örgütü de Sabetaycıların çalışma usul ve yöntemlerini benimsemiştir. Sinsi ve gizli bir şekilde çalışırlar. Birçok fitne ve suikastın altında hep bu grubun imzası vardır. Sadece insanları öldürmekle kalmazlar aynı zamanda itibar suikastı da yaparlar.

Sabetaycılar hakkında en özgün ve ciddi çalışmayı yapanlar arasında Ilgaz Zorlu vardır. Şemsi Efendi okullarının kurucusu Şimon Zivi’nin torunlarından olan bu araştırmacı hakkında çok büyük baskılar yapılmıştır. Sonunda Yahudi dinine giren Zorlu, bu sayede Sabetaycıların hışmından kısmen de olsa kurtulabilmiştir. Zorlu’nun en büyük suçu Sabetaycılar hakkında çalışmalar yapıp bunları yayınlamış olmasıdır.

Sabetaycılar; Kapani, Karakaşi ve Yakubi olarak üç gruba ayrılmıştır. Her bir grubun kendine ait farklı bir yapılanması hatta Mason Locası vardır. Bunlar arasındaki kavgalar ise inanılmaz derecede şiddetlidir. Güç ve makam elde etmek için acımasızca birbirlerini öldürmüşlerdir. “Karakaşi-Kapani Kavgaları” başlıklı makalem belki de bunlar arasındaki kanlı bıçaklı savaşlardan bahseden tek çalışmadır.

Umarım Türkiye tarihi üzerinde bilimsel çalışma yapan kişi ve kurumlar bu çalışmalardan istifade ederek özgün eserler üretirler. Eğer bunu yapmıyor veya yapamıyorlar ise tarihçi olarak ortada görünmemeli ve kendilerini bu sıfatla tanıtmamalıdırlar.

Hem tarih kurumu ve inkılap tarihi enstitüsü olacaksın hem de Sabetaycılık hakkında bir tek çalışma yapmayacaksın. Bu ne derece çirkin ve onursuz bir durumdur? Buna anlam vermekte güçlük çekiyorum. Evet, belki bazı kişi ve gruplar engel olabilir. Lakin onurlu ve haysiyetli bilim adamları ve tarihçileri bu kişiler korkutup yıldırmamalıdır.

Sabetaycılık hakkında ölmez kalırsam daha çok makale yazmaya devam edeceğim. Çünkü maalesef bunu yapan neredeyse bir elin parmakları kadar az kişi vardır. Konuya ilgi duyanları Yeni Akit gazetesi arşivlerinde yayınlanmış sayısız makaleme havale ederek Cumhuriyet Tarihindeki ilk Sabetaycı ve Müslüman evliliği ile ilgili bir hikâyeyi aktarmak istiyorum.