1666’dan sonra bu 250 aileye dönme adı verilmiş fakat kesin olarak Müslümanlığa dönmedikleri için yine de şüphe ile bakılmaya başlanmıştı. Çünkü Müslüman isminden başka bir de Yahudi ismi taşıyor gizlice eski inançlarına benzer bir şekilde yaşıyorlardı.

Sevi, zaman zaman İzmir’den İstanbul ve Selanik’e gidiyor bir süre Edirne’de Hızırlık yakınlarında bulunan bir Bektaşi tekkesine devam ediyordu. Fakat bu tekke 1641-1642 yıllarında “şüpheli” bulunarak Osmanlı devleti tarafından kapatılmıştı. Sabetay Sevi ve tarikatı bu sefer İzmir’i üs edinmiş sayıları artınca da bir kısmı Selanik’e geçmişti.

1673 yılında Kuruçeşme’de bir evde yaptığı ayin sırasında Sabetay Sevi yani Müslüman olduktan sonraki adıyla Aziz Mehmed Efendi, bir elinde Kur’an, bir elinde Tevrat olduğu halde görülmüştü. Bu nedenle Sevi ve tarikatının Müslüman olmadıkları kesinlikle ortaya çıkmıştı. Aziz Mehmed Efendi bu hatası yüzünden defa daha yargılandı ve bugünkü Karadağ sınırları içinde bulunan Ülgen’e sürgün edildi ve 1676 yılında burada öldü. Ölümünden sonra Selânik’te toplanan tarikat mensuplarının bir kısmı, eşi Ayşe’nin kardeşi Yakup Çelebi etrafında birleştiklerini ilan ettiler.

Fakat bunu kabul etmeyenler de oldu. Kabul etmeyenler arasında da ayrılıklar oldu ve üç parçaya bölündüler. Yakubiler, Karakaşiler ve Kapancılar olarak anılan bu üç gurup arasında büyük kavgalar olmuştur. Müslümanlardan kız alıp vermedikleri gibi kendi guruplarından başkası ile evliliğe müsaade etmediler.

17. Yüzyılın sonlarında yaklaşık bin kişi olan bu tarikat mensupları, daha sonra binlerce kişilik bir büyüklüğe ulaşmışlardı. 1923 yılında Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi uyarınca; Türkiye Cumhuriyeti ve Yunanistan Krallığı’nın kendi vatandaşları din esası üzerine zorunlu göçe tabi tutulunca; Selanik’te yaşayan 10 bin civarındaki Sabetay mensubu kâğıt üzerinde Müslüman göründüğü için ülkemize gelerek bürokraside önemli noktalara geldiler.

Mason localarında çevirdikleri gizli ve sinsi entrikalar sayesinde zengin olmuşlardı. Çocukları ülkenin en iyi okullarda okumaya başlamışlardı. 20. Yüzyılın ortalarında ise Fetullah Gülen adı verilen büyük bir zındığı keşfetmişlerdi.

İşte İzmir’de başlayan bu Sabetay tarikatı ve FETÖ örgütlenmesi ülkemizin çok büyük badireler atlatmasına neden olacaktı. Her iki yapının İzmir gibi Türkiye’nin üçüncü büyük şehrinde ortaya çıkması bir tesadüf değildir.

Zira İzmir’de zaten hatırı sayılı bir Yahudi nüfus vardı. Selanik’ten gelenlerle birlikte sayıları ikiye katlanmıştı. İzmir’de geçmişte otuz dört tane sinagog yer almasına rağmen günümüze kadar sadece dokuz tanesi ulaşmıştı.

Çünkü Sabetay Tarikatı Yahudi toplumu üzerinde önemli bir konuma yükselmiş sahte Müslüman olduklarından dolayı kendilerini belli etmemek için sinagoglara gitmemeye başlamışlardı. İşte İzmir Sabetay Tarikatı gibi Fetullah Gülen örgütünün de kuruluş merkezi durumundadır. Zira ilk olarak İzmir’de Kestanepazarı Camisi’nde kurulan FETÖ; İzmir’de büyümüştür. Günümüzde de İzmir ve civarı FETÖ’nün yoğunlaştığı bölgelerden bir tanesidir.

Fetullah Gülen’in ailesi Ahlat ilçesinden namus meselesi yüzünden Erzurum’un Pasinler ilçesine gelmiştir. Fakat bu zındık, Erzurum gibi dindar bir şehrimizde barınamadığı için İzmir gibi Sabetay Tarikatının yoğun olduğu bu yöreye yerleşerek kirli ağlarını örmeye başlamışlardır.