Ne acıdır ki; bu büyük skandal doğru dürüst hiçbir kimse tarafından analiz edilip incelenmemişti. Bırakın yazmayı eleştiri dahi olmadı. Sabetay Yahudilerinin ellerinde olan medya; Torumtay’ın büyük rezaletini görmemiş bilakis alkışlamıştı. O tarihlerde Deniz Kuvvetlerinde Üsteğmen olarak görev yapıyordum. Savaştan kaçan bir general gördüğüm için giydiğim üniformadan utanmaya başlamıştım.
“Yiğit 40 yıl yaşar fırsat bir gün düşer” bir Türk atasözüdür. Savaş durumu söz konusu olduğu zaman işin ucunda ölüm olsa bile her şerefli Türk askeri gibi savaşmak zorunda olduğumuzu biliyordum. Fakat her girdiği kurumu yangın yerine çeviren ve koca Osmanlı’nın yıkımına sebep olan Sabetay Yahudileri; TSK’da çok güçlü idiler. Torumtay’ı kınamak yerine Irak savaşına girmediği için bütün komutanlar vardı.
Fakat olan oldu ve Torumtay emekliliğini isteyerek bir şekilde Irak harekatına engel oldu. Misak-ı milli sınırları içindeki Musul ve Kerkük’ü kurtarmak engellenmişti. Şu anda ise hala PKK terör örgütünün yuvası haline gelmiş olan Kuzey Irak, ülkemize terörist göndermeye devamediyor. Pençe 1-2-3 harekatları ile aradan 30 yıl geçtikten sonra ancak ordumuzu sokabildik. Lakin “bade harabil Basra…”
Deniz Kuvvetleri de disiplinsizliğin ayyuka çıktığı bir yerdi. Kuvvet Komutanı Güven Erkaya, Başbakanlık Konutunda verilen yemekte “burada rakı yok mu?” diyecek kadar küstahlaşmış bir kişi idi. Öyle ki Deniz Kuvvetlerinde içki içmediğimiz için benim gibi nice subay fişlenmiş komutanlarla karşı karşıya getirilmiştik. Hatta bu rakıcı amiraller öylesine ileri gitmişti ki Kara Kuvvetleri Komutanı alkollü içki içmediği için kendisi ile alay edip aşağılayan Genel Kurmay Başkanları dahi çıkmıştı.
Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil’in ifadesine göre bir MGK toplantısı esnasında; Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu, Kara Kuvvetleri Komutanı Hilmi Özkök’ün alkollü içki yerine kola içtiğini görünce garsonu çağırarak “Oğlum şuradan şarap getir, Hilmi de doğru dürüst içki içsin” dediği gazete sütunlarına kadar yansımıştı. Bu konuda ne yazık ki hiçbir yalanlama ve tekzip gelmemişti.
TSK’daki rezaletlerin özellikle de 28 Şubat 1997’deki iğrençliklerin haddi hesabı yoktu. Osman Özbek gibi bir general; Başbakan’a ve bir ülke kralına açıkça küfrettikten sonra 28 Şubat yargısına bile sokulmadan tümgeneralliğe terfi ettirildiğini biliyoruz. Bu kişinin paşa paşa ortalıkta gezip; caka satmasını, Rahmetli Erbakan’ın yolundan gittiğini söyleyenler içlerine sindirebilmişti. Darbecilerin zulümlerine maruz kalmış nice vatan evladına yapılanlardan dolayı maalesef kimse kılını dahi kıpırdatmamış zalim zulmünde mazlum ise zilletinde kalmıştı.
Aynı dönemde Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner, İçişleri Bakanına hakaret edebilmişti. Bir kadın olan Meral Akşener, yine bir kadın olan Başbakan Tansu Çiller’e bu seviyesizliği şikayet etmişti. Çiller, Cumhurbaşkanı Demirel’e durumu iletmesine rağmen sonuç alamamıştı. Zira darbecilerle işbirliği yapan Demirel, bu iğrenç olayı sümenaltı etmiş yargıdan ve cezalandırmadan kaçırmıştı.
İşte TSK’nın dünyanın disiplinsiz ordularından birisi olduğunu anlatmak için saymış olduğum bu örnekler yeterlidir sanırım. Türk tarihinde Genç Osman vakasından beri böylesine iğrenç olaylar olmamıştı.
Fakat bir gün gelmiş her şey tersine dönmüştü. ABD’den emir alarak darbe yapan generaller bu defasında 15 Temmuz 2016 tarihinde halktan büyük bir tokat yemişti. Artık geçmişten gelen disiplinsiz ve çirkin davranışları tekrarlama imkanı kalmamıştı.