Ne yazık ki yakın tarihle ilgili yazı yazamıyorum. Çünkü yargıyı acımasızca kullanan faşist yobazlar ve Sabetaycılar, gerçeklerin öğrenilmesinden büyük rahatsızlık duyuyorlar. Lüzumsuz yere adliyelerde yazarları taciz edecek davranışlar, aşırı derecede çoğaldı. O halde kendi yakın tarihimden ve denizcilik hatıralarından bahsedeyim. Biraz rahatlasınlar…

Yılarca önce yolumuz bugün yoğun çatışmaların yaşandığı Aden Körfezi ve Sokotra adasına düşmüştü. Daha doğrusu bu adaya sığınmış büyük bir tehlike atlatmıştık. Aradan 15 yıl geçmiş olsa da bu yolculuğu unutamadım.

Şimdi bu ada, Birleşik Arap Emirliklerinin (BAE) kontrolü altına alınmaya çalışılıyor. Aslında işin azmettiricisi ABD’dir. Köle gibi kullandıkları bu Arap emirliklerini bakalım daha hangi fenalıklar için kullanacaklar. Yazının sonunda bu konuya da bir parça değineceğiz.

Şirketimiz ilk gemisini satın almış ve bu gemiyi Güney Kore’den teslim alıp Türkiye’ye getirme görevini de bana vermişti. Bu yükle birlikte getirdiğim gemi çok bereketli olmuş daha sonra birçok geminin satın alınmasına vesile olmuştu.

Gemimizi teslim aldıktan sonra iki Kore limanından yükleme yapmış 40 günlük bir sefere başlamıştık. Bu sefer çok zorluydu zira özellikle makine personelim denizcilik tecrübesi bakımından çok zayıftı. Defalarca makinemiz stop etmiş onarım için güverte personeli dâhil problemleri çözmeye çalışmıştık. Fakat asıl zorlu kısmını Umman Denizinde yaşadık. Zira “Yaz Musonları” başlamış 5000 tonluk küçük bir gemi ile Hint Okyanusunun dev dalgaları ile baş başa kalmıştık.

Uzunca yolu boş geçmemek için Kore’den aldığımız rulo saç yükü ile seyrediyorduk. Bu yük oldukça tehlikeli bir yük olup onlarca geminin katilidir. Çünkü eğer sağlam olarak bağlanmaz ise hareket ederek gemi dengesini bozar ve geminin batmasına yol açar. Yolumuz uzun ve fırtınalı bir denizle karşılaşacağımız için iyi bir bağlama (lashing) yapmış yükümüzü sağlam bir şekilde Türkiye’ye getirmiştik. Lakin seyir boyunca yaşadığımız zorluklar unutulmazdı.

Kore’den Singapur’a kadar gayet güzel bir seyir yaptık. Burada kumanya ve yakıt ikmalini yaptıktan sonra yeniden seferimize devam ettik. Fakat Aden Körfezinde yani Hint Okyanusunun hemen bitimi olan Arabistan Yarımadasının güneyinde, Muson fırtınalarına yakalanmaktan kurtulamadık.

Rotamızı çizerken İngiliz Admiralty kitaplarından ve Amerikan Donanmasının kullandığı Okyanus fırtınalarını pek güzel gösteren notik neşriyattan yararlanmıştım. Yolumuzu bir miktar uzatmış olsak da sonuçta fırtınanın nispeten daha az etkili olduğu bölgelerden seyir yapıyorduk. Hindistan’ı geçmiştim ki; şirketimden mesajlar yağmaya başladı.

Benden rotamı değiştirmemi istiyorlardı. Hâlbuki yüksek basıncın etkili olduğu Arabistan ve Umman sahillerinden geçmek gerektiğini düşünüyor yaz musonlarının etkisinden bu şekilde kurtulmayı hedefliyordum. Fakat armatör, geminin sahibinin kendisi olduğunu söylüyor kaptanın deniz tecrübelerini hiçe sayıyordu. Saatlerce mesaj yazmanın hiçbir yararı olmadığını görerek biraz da tehditle rotamı değiştirmek zorunda kaldım.

Hint Okyanusunda Yaz Musonları çok etkilidir. Bizim lodos adını verdiğimiz güneybatı rüzgârları, bahar aylarının sonu ve yaz başlangıcında çok şiddetli olur. Akdeniz ve Karadeniz’de emsali görülmeyen dev dalgalarla karşı karşıya kalabilirdik. Nitekim öyle de oldu.

Öyle bir fırtınaya tutulduk ki hayatım boyunca bunu unutamadım. Gemimiz dev dalgaların arasında fındıkkabuğu gibi kalmış süratimiz de düşmüştü. Cayromuz arıza yapmış emektar pusulamızla yola devam ediyorduk. Gemi personeli fırtınadan çok etkilenmiş hatta ayakta duracak hali bile kalmamıştı. Önceki rotamı muhafaza etseydim bütün bu olayları yaşamayacaktım. Lakin denizle gerçekten güç bir mücadelenin içine düşüvermiştik.

Nihayet Sokotra Adasına ulaşmış adanın rüzgârlardan etkilenmeyen kuzeyine demir atmaya muvaffak olmuştuk. Ayakta kalacak takatimiz kalmamıştı ve o geceyi dinlenerek geçirdik.