Hudeybiye Antlaşması’nın maddelerinin bir kısmı Müslümanların aleyhine görünüyordu. Zira antlaşmaya göre Müslümanlar o yıl içinde Kâbe’yi ziyaret edemeden geri döneceklerdi. Ertesi yıl ise ziyareti üç gün içinde yapacaklar ve Mekkeliler ile herhangi bir ilişkiye giremeyeceklerdi. 
Ayrıca Mekke’den hiç kimse velisinin izni olmadan Müslümanların tarafına geçemeyecek; aksi takdirde geri gönderilecek, Medine’deki Müslümanlardan biri Kureyş tarafına giderse iade edilmeyecekti. Bu şartlar karşısında neredeyse bütün Ashab hayal kırıklığı içindeydi. Hz. Peygamber (asm), yanındakilere “Kalkın tıraş olun, kurbanlarınızı kesin” talimatını verdi. 
Ancak sahabeden hiçbiri bu emre icabet etmedi. Onların üç defa tekrar edilmesine rağmen emre kayıtsız kalmaları, Hz. Peygamber’i (asm) son derece üzmüştü. Bu tavra çok şaşırdı, çaresiz bir şekilde hanımı Ümmü Seleme (r.anha)’nin çadırına girdi. Ümmü Seleme (r.anha) O’nun bu tavrından ve yüzündeki ifadeden olağanüstü bir şeyler olduğunu fark ederek meseleyi sordu.
Hz. Peygamber (asm) hadiseyi kendisine aktardı. Bunun üzerine Ümmü Seleme (r.anha), “Ey Allah’ın elçisi! Emretmek yerine yapmanız, bu sıkıntıdan daha iyidir. Siz çıkın, onlarla konuşmadan işinizi yapın, saçınızı tıraş edin ve kurbanınızı kesin, onlar size uyacaklardır” tavsiyesinde bulundu. Bunun üzerine kalktı, çadırdan dışarı çıktı. Medine’den getirmiş olduğu kurbanları kesti. Bunu gören sahabeler onun bulunduğu tarafa doğru yönelerek kurbanlarını kesmeye başladılar. 
Bu şekilde Ümmü Seleme (r.anha), tıpkı ilk vahiy geldiğinde sıkıntı içerisinde gelen Hz. Peygamber’e (asm) sahip çıkıp sakinleştiren, teselli eden Hatice annemiz (r.anha) gibi onu rahatlatmış, büyük bir sıkıntıdan kurtulmasına vesile olmuştur.
İşte bu sıkıntılı süreçte olduğu gibi Suriyeli kardeşlerimiz de o denli vatanlarına kavuşmak istemektedir. Sabır, sebat, gayret ve dua zamanıdır. Bunları yapmadan ne dünyada ne de sonsuzluk ülkesinde saadete erişmek mümkün değildir. 
Suriyeli kardeşlerimizle ilgili yapılan anketlerde sorulan sorular ve cevapları şöyledir:  
“Maaş alıyor musunuz?” sorusuna “Mülteci kartımıza ayda 100TL yatıyor.” cevabını veriyorlar. Bu para aile başına olup son derece yetersizdir. Fakat Allah bereketini veriyor ve milyonlarca insan hayatını sürdürme imkânı bulabiliyor.
“Çalışıyor musunuz?” sorusuna erkekler; “Ucuz işlerde tam mesai ya da bir buçuk mesai çalışıyoruz” diyecekler. Ki canla başla en ağır işlerde çalışıp hem ailelerine baktıklarına hem de çatışma bölgelerindeki ailelerine maddi yardım ulaştırdıklarına birçok gönüllü yardım kuruluşu elemanı şahit olmuştur.
Referandum nedeni ile gündeme gelen ve sık sık hükümeti eleştirmek için kullanılan “Vatandaşlık verildi mi?” sorusuna ise neredeyse %98’i “Hayır” cevabını vermektedir. Vatandaşlık hakkı verilen Suriyeliler arasında büyük çoğunluğu üniversite öğrencisi veya üniversite mezunu olup meslek yeterliliği olan kişilerdir. Yani doktor, öğretmen, profesyonel meslek sahipleridir. Kısaca sözüm ona klavye vatanperverlerinin yazdığı gibi her birine 1500 TL maaş, ev, arsa, kadroluiş, oy kullanacak vatandaşlık hakkı gibi iddialar boş laf ve yalandır.
Doğrusunu öğrenmek için mülteci kamplarından birine gidip bu oranları ve rakamları teyit edebilirler. Fakat ayakları çamurlanıp hasta ve perişan insanların arasına girmek biraz zahmet gerektirecektir. Bu nedenle kafadan uydurmak kolay olmaktadır.
“Allah kimseyi vatansız bırakmasın” diyerek Suriye’deki savaşın bir an önce bitmesini ve zalim yöneticilerin ülkeyi terk ederek Müslümanların bir parça nefes almasını Rabbimden niyaz ediyorum…