Takvâ:  Sözlükte, korunmak, sakınmak demektir. Terim olarak da, Allah korkusundan  dolayı  günah işlemekten şiddetle kaçınmak, Allah’ın emirlerini tutup, haramlardan, günahlardan ve şüpheli şeylerden  sakınmaktır. Bu harekete takvâ, sahibine de muttakî denir.

Takvânın aslı, önce şirkten, sonra günah olan fiillerden, daha sonra da günah olması muhtemel olan şüpheli hareketlerden kaçınmaktır. En son olarak da, kendisini ilgilendirmeyen (mâlâyani) faydasız ve lüzumsuz olan şeyleri de terk etmektir. Takvâ, insanın kendisini Allah’tan uzaklaştıran şeylerden uzak kalmasıdır.

Takvâ korunmak, sakınmak, kaygılı ve saygılı olmak demektir. Taşlı dikenli bir yolda yürüyen kişi nasıl son derece dikkatli olursa, insan da hayatta aynen o endişe, sakınma ve korunma dikkati içinde olmalıdır.

Yüce Allah şöyle buyuruyor: “…Allah, takvâ sahiplerini sever.” (Âl-i İmrân, 3/76) “…Muhakkak ki, Allah yolunda en değerli olanınız, takvâca en ileri olanınızdır.” (Hucurât, 49/13) Hz. Peygamber, “Sizin en takvâlı olanınız benim.” buyurmuş ve hayatının her safhasında takvâ ölçüleriyle hareket etmiştir. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.s.), takvâ sahibi (muttakî) bir insandı.

Peygamber Efendimiz’e manen en yakın olanlar da yine takvâ sâhibi mü’minlerdir. Peygamberimiz şöyle buyurur: “İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olursa olsun Allâh’a karşı takvâ sahibi olan müttakîlerdir.”

Peygamberimiz, ashâbına her fırsatta takvâyı tavsiye ederdi. Bir gün yanına bir sahâbî gelerek: “Yâ Rasûlâllah! Yolculuğa çıkıyorum, benim için duâ ediverin!” diye ricâda bulunmuştu. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.): “Allah sana takvâ nasîb eylesin!” buyurdu. O kişi: “Biraz daha yâ Rasûlâllah!” deyince: “Allah günahını bağışlasın!” buyurdu. Sahâbî:  “Biraz daha yâ Rasûlallah!” dedi. Rasûlullah (s.a.s.): “Allah Teâlâ, bulunduğun her yerde, kolayca hayır yapmanı lûtfeylesin!” buyurdu.

“Ey iman edenler; Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân, 3/102) Allah’tan korkmak, O’nun emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından sakınmaktır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:“Öyle ise gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkup emirlerine uygun yaşayın (emir ve yasaklarını) dinleyin, itaat edin.” (Teğâbün, 64/16)

“Rabbinizin mağfiretine (bağışına) ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olan, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! O takvâ sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yenerler ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever. Yine onlar ki; bir kötülük (günah) yaptıklarında, ya da bizzat kendilerine zulüm ettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki? Bir de onlar işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler. İşte onların mükâfatı, Rablerinin mağfireti ve zemininden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir” (Âl-i İmrân, 3/133-136) buyrulmaktadır.

Allah’ın rızası ve dünya-âhiret mutluluğu, ancak takvâ ile mümkündür. Takvâ ve Allah sevgisi olmayan yerde gerçek huzur ve mutluluğu bulmak mümkün değildir. Gerçek huzur ve mutluluk için kalplere takvâ ve Allah sevgisini yerleştirelim. Her zaman ve her yerde Allah’a isyan etmekten uzak duralım. Diğer insanların hak ve hukukuna da saygılı olalım. Mal varlığımızla, fiziki güzelliğimizle, dünyevî imkânlarımızla böbürlenip, insanları küçümsemeyelim. Bunlar hiçbir zaman üstünlük vesilesi değildir. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: “Allah, sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz. O, sadece sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.” “…Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. O’nu beklemediği yerden rızıklandırır.” (Talâk, 65/2-3) “…İyilik ve Allah’ın yasaklarından sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın…” (Mâide, 5/2)

Takvâ, mü’minleri dünya ve âhiret saadetine ulaştırır. Sağlam ve kuvvetli bir imanın sonucudur. Kişinin kalbinden amellerine yansıyan imanın, en tatlı meyvesidir. Kul, takvâ ile Rabbinin emirlerini çiğnemekten çekinir. O’nun rızasına aykırı hareket etmekten endişe eder. Bu endişe sayesinde Allah’ın emirlerine uyup yasaklarından sakınarak ebedi hayatını

Peygamberimiz (s.a.s.), takvâ sahibi (muttakî) bir insandı. Peygamberimiz (s.a.s.)’i kendine örnek edinmek isteyen kimsenin onun gibi takvâ sahibi bir insan olmaya gayret etmesi gerekir.