Bu toprakların en cesur ve yürekli askerlerinden bir tanesidir Ethem Bey. Kuva-i Milliyenin kuruluşundan düzenli orduya geçişe kadar geçen o çalkantılı dönemde başarıdan başarıya koşan bir kahramandır. Fakat ne yazık ki kendisini ders kitaplarında “hain” olarak görüyoruz. Bu vicdansızlığa seyirci kalanlar ortalıkta “tarihçi” diye gezinirken, doğruları anlamaya ve anlatmaya çalışan “Derin Tarih” gibi dergiler, toplatılıyor, tarihe ışık tutmak isteyen araştırmacılar linç kampanyasına tabi tutulup kodese tıkılıyor. Ne feci bir durum Ya Rabbi…

19 Mayıs yine bu hamasi nutuklar ve “Atam sen kalk ben yatam” çığlıkları ile geçti. Bir tane vatan evladı kalkıp da “bu yol çıkmaz sokak” diyemedi. Yine tek parti dönemine ve onun baskıcı liderlerine övgüler dizildi. Buna mukabil Meclis kürsüsünden halifeliğin kaldırılması esnasında “ihtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” diyen bir kişiye bu kadar övgü dizmek kimseyi rahatsız etmiyor, maalesef. İşin kötüsü yarınlarımızı emanet ettiğimiz gençlere “rol model” olarak sunulan M. Kamal’ı takdim etmekten kimse rahatsız değil.

“Adalet” ve “Kalkınma” kelimelerini partisine isim yapan siyasetçiler, yıllardır gençlere M. Kamal güzellemesi yapmaktan hiç bıkmadı. Sonrasında ise “kalkınma ve reform” kelimelerini kullanmayı da ihmal etmiyorlar. Bunun bir tenakuz ve çelişki olduğunu, tarih adına söylenen sözlerin çoğunun kurgu ve yalan olduğunu nasıl anlatmalı, bilmem ki?

Riyakarlık ve dalkavukluk sözlerini sarf edenler ödüllendirilip farklı yorum yapanların hapse atıldığı bir zamanda; bu iş biraz zordur elbette. Ne yapalım yani, moda böyle diye; yağcılık yapanlar ödüllendiriliyorken bu sürüye katılarak şerefimizi iki paralık edelim mi? Hayır asla! Ucunda her ne olursa olsun gerçekleri açıklamaktan vaz geçmeyeceğiz inşallah! Gürültüye pabuç bırakıp kaçanlardan hiç olmadık, olmayız İnşallah!

İşte bu yazıda da Kafkas dağlarının yürekli insanlarından birisini Şeyh Şamil’in torunu olacak bir vatan evladından bahsetmeyi bir borç biliyorum. Ethem Bey ve kardeşlerinden.

21 Eylül 1948’de Ürdün Amman’da vefatına kadar bu ülke hakkında olumsuz hiçbir kelime sarf etmemiş bir yiğittir. Ceddi olan kahramanlar gibi kendisine yakışır şekilde hakka teslim olmuştur. Ecir ve mükafatı insanlardan değil Allah’tan beklemiştir.

Peki, ne oldu da Ethem Bey, Meclisteki oylamada 2 oy farkla hain ilan edildi? Bir insana böylesine bir zulüm yapmak belli ki o dönem insanlarını pek rahatsız etmiyor. İyi de günümüzdeki insanlara ne oluyor? Anlı şanlı tarihçiler iki kelime söz söylese dilleri mi yapışır? Bu zavallı besleme tarihçileri bir tarafa bırakıp acı gerçekleri haykırmaya devam edelim.

İki ağabeyi Osmanlı ordusunda şehit düşmüş, diğer iki ağabeyi de Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olan Ethem Bey, Çerkes sürgünü ile Bandırma’ya yerleşen bir ailenin en küçük oğluydu. Babası izin vermediği için evden kaçarak Bakırköy Küçük Zabit Mektebi’ne kaydolur. Astsubay olarak katıldığı orduda subaylığa terfi eder. Rus, Irak, İran ve Afganistan cephelerinde savaşır.

Kendi imkânlarıyla oluşturduğu çetesiyle Ege ve Marmara bölgelerinde halka zulmeden Rum çetelerine ve eşkıya gruplarına karşı savaşır. Yörük Ali Efe, Dramalı Rıza, Demirci Mehmed Efe, Parti Pehlivan Ağa ve Gâvur Ali gibi yörenin önemli silahlı güçlerini de yanına çekerek sayısı 5 bini bulan gerilla kuvvetine komuta eder.

Menderes nehri önünde Yunan ilerleyişini durdurur ve işgal altında olmayan bölgelerde düzeni ve güvenliği sağlar. Yunan Ordusu’yla girdiği onlarca müsademeden galibiyetle çıkarak milletin kurtuluş umutlarını yeşertir. İsyanları bastırmayan Ankara Hükümeti aciz kalarak kendisinden yardım isteği üzerine 1. ve 2. Anzavur isyanları ile Bolu, Düzce ve Gerede isyanlarını bastırır. Ankara üzerine yürüyen Kuva-yı İnzibatiye kuvvetlerini yenilgiye uğratarak İstanbul kapılarına kadar kovalar.