Madem İlâhi adalet böyle hükmeder ve hakikat dahi bunu hak görür o halde tarikatların iyiliklerine bakmalıdır. Eğer suistimallerine göre iyilikleri fazla ise aleyhinde olmak yanlıştır. Örnek olarak ülkemizde namaz kılan insanlara bir bakalım. Dinin direği olan ve her beş vakitte kılınması lazım olan namazı en çok kılıp dikkat edenler tarikata mensup insanlardır.

Tarikat, yani Sünnet-i Seniyye dairesinde tarikatin iyilikleri, kötülüklerine üstün gelmesinin en büyük delili; din düşmanlarının ağır hücumu esnasında dahi dinini ve imanını terk etmemeleridir. Dam edilirken dahi kelime-i şehadetle sonsuz aleme uçup gitmişlerdir.

Tarikata mensup olan bir zat; bilim ve fenlerle meşgul olmuş insanlardan daha çok imanını muhafaza etmektedir. Büyük günahlara girse dahi dinden çıkmaz günahkar bir Müslüman olarak kalır. Kolaylıkla zındıkaya sokulmaz. Halbuki tarikatta hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir âlim zat da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi zordur.

Önemli bir hususu da yeri gelmişken ifade etmek gerekir. İslâm dairesinden haricine çıkmış bir kısım meşreplerin haksız olarak tarikat namını almış olmaları gerçek tarikat ehlini suçlamada delil olamaz. Yakın zamanda fuhşiyatı teşvik eden bir ahlaksız kişi televizyonda ve medyada şeyh veya tarikat yöneticisi gibi görünmesi yüzünden tarikatlara çamur atmak vicdansızlıktır.

Tarikatın dinî, uhrevî ve ruhanî çok mühim ve ulvî neticelerinden sarf-ı nazar etsek dahi sadece İslâm alemi içindeki kudsî bir rabıta olan uhuvvet ve kardeşliğin gelişmesinde büyük rolü olmuştur. Anadoluya göçlerle gelen milyonlarca insan tarikatlar sayesinde İslam’a ısınmış ve Müslüman olmuşlardır. Beyazıd-ı Bestami, Mevlana Celalettin-i Rumi ve Yunus Emre gibi tarikat büyükleri binlerce Rum’un Müslüman olmasına vesile olmuştur.

Hıristiyanların İslam’ı ortadan kaldırmak üzere tertip ettikleri haçlı seferlerine karşı en önemli kalelerden bir tanesi tarikatlar ve tekkeler olmuştur.

Eğer halifeliğin merkezi olan İstanbul,  beş yüz elli sene bütün Hıristiyan aleminin saldırısı karşısında muhafaza olmuş ise İstanbul’da belki beş yüz yerde fışkıran tevhit nuru olan o büyük camilerin arkalarındaki tekkelerde “Allah, Allah” diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri ve marifet-i İlâhiyeden gelen bir muhabbet-i ruhaniye ile cûş u huruşlarıdır.

Kısaca tarikatın güzelliklerinden bir parça bahsedelim ki İslami gruplara, tarikat ve cemaatlere düşman olanların sesi kesilsin tekrar edepsizlik yapmasınlar.

Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur’un çok yerlerinde, Tarikat ve Tasavvufu izah edip müdafaa etmiştir. Hiçbir zaman, Tarikat ve Tasavvufun aleyhinde söz söylememiştir. Tarikat ve Tasavvufun kendisini ve özünü değil, sonradan içine girmiş bazı arıza ve hataları tenkit etmiştir.