Mübarek Ramazan ayını yaşıyoruz. Fakat maalesef son iki yıldır camilerde teravih namazı kılamıyoruz. Bunun şüphesiz bazı hikmetleri vardır. Konu üzerinde biraz düşünmek gerekiyor.

Allah, bu Korona virüs salgınını ve teravih namazı gibi güzel bir ibadeti cemaatle kılma yasağını neden verdi? Hükümete kızdığımız kadar biraz da kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Hangi kusurlarımız vardı ki; bunları anlamak ve idrak etmek için Allah böyle musibetleri veriyor?

Ramazan ayının en önemli meyvesi oruçtur. Orucun faydaları saymakla bitmez. Lâkin Ramazan ayının bir başka güzelliği de teravih namazlarıdır. Ramazanda camilerimiz boş yer kalmayacak kadar dolardı. Dillerimiz Kur’ân’la, namaz tesbih ve duâları ile hatta teravih namazı aralarında okunan ilâhilerle coşardı. Oruçlu insanlar adeta bir melek vaziyetine girerlerdi.

Namazlarını kılamayan bazen ancak Cuma’lara gidebilen kardeşlerimiz, bu ayda teravih namazlarını kaçırmamaya dikkat ederlerdi. Özellikle cami ve mescidler bir başka şenlik görüntüsü içine girer. Bu camilerde adım atacak, secde edecek yer bulamazdınız.

Bu anormal durum ne yazık ki kimsenin dikkatini çekmiyordu. Her şeyden önce şu hususu hatırlamamız gerekiyor: “Namaz dinin direğidir”.  En az oruç kadar hatta ondan bile daha önemli bir farzdır. Kur’ân’da 88 ayet direkt namaza emretmektedir.

Sağlık durumu elverişli olmayanlar oruç için fidye verebilirler. Lakin namazın yerine fidye falan da verilmez. Her Müslüman, kadın olsun erkek olsun namaz kılmak zorundadır zira farz-ı ayn’dır. Namaz ise baştan sona bir duadır. Unutmamalıdır ki yeryüzünden Allah katına ulaşan tek bir şey vardır. O da duadır. Arş-ı Ala’ya duadan başka bir şey gitmez. Dua eden bir kimse bilir ki; her şeyin dizgini elinde olan Allah bize şah damarımızdan daha yakındır. Sıkıntılarımızı hafifletecek kötü yanlarımızı düzeltecek olan Allah’tır. Bu nedenle dilimizden ve kalbimizden duayı eksik etmememiz gerekiyor. Bugün namazımı kılmayayım veya akşama hepsini birden kılarım gibi toptancılık da olmaz. Zira namaz vakti farzlardan bir tanesi olup mazereti olmadan terk edilmez. Namaz, vakti girilince kılınmak zorundadır. Aslında biz insanlar için kaçırılmaması gereken bir fırsattır. Bu sayede en makbul bir vakitte yani namaz zamanı dua edebiliriz.

İnsan beş vakit namazını kılmaya başladı mı, tövbe billah bir daha kolay kolay bırakamaz. Namazın içindeki büyük ruhanî lezzetten başka öyle büyük bir güç ve iman vardır ki, insanı namaz kılmaya adeta zorlar. Düzenli namaz kılan bir insana yapılabilecek en büyük işkence onu namazdan alıkoymaktır.

Namaza alışkın bir insan bunu yapamaz ise neredeyse boğulacak gibi olur. Bunun detayına girmeyelim, zira düzenli namaz kılan hemen hemen herkes bu konuda hemfikirdir. Biz sadece yanlışlığa değinelim.

Evet yanlışlık, namazın önemini kavrayamamaktan doğuyor. Namaz dinin direğidir. Dolayısı ile namazın önemini anlatan dini kitapları ve özellikle de bununla ilgili kitapları bol bol okumalıyız. Biz istediğimiz kadar teravih kılalım, bir vakit namazımızı kılmadı isek büyük bir zimmet suçu işlemiş oluruz. (Zimmet, bir çeşit hırsızlık demektir) İmanlı insanlar için bu durum büyük bir ayıptır. Unutmamak gerekir ki 5 vakit farz namazın yerini hiçbir sünnet dolduramaz.

Kaldı ki çocuk ruhlu o kadar yetişkin insan var ve namazın kıymetini bildiği halde onu eda edemeyen o kadar gafiller var ki, bu halden herkesin utanması gereklidir. Ülkemizde namaz kılanların sayısı bütün Müslüman ülkelere göre çok azdır. Maalesef % 20 civarındadır. Elbette farz olan beş vakit namazı kast ediyorum. Hâlbuki bu oran Müslüman ülkelerde çok daha fazladır. Özellikle Arap ülkelerinde namaz kılanların oranı % 90’ın üzerindedir.

Bu ayıbımızın sebebi Deccal çarpığı denilen İslam düşmandan kaynaklanmaktadır. Müslüman ismi taşıdığı halde İslam’ın her türlü emrine karşı gelmek bunların öncelikli vazifesidir. Çoğu gayri Müslim kökenli yani dönme olan bu kişiler her fırsatta İslam’a saldırmaktan çekinmezle