İran’ın ABD’ye değil de masum sivillere karşı güç gösterisi, Devrim Muhafızları’yla bağlantılı olan Fars Haber Ajansı’nın 26 Ocak’taki haberinde de okunmuştur. Haberde, Suriye’deki isyanın başından itibaren Esed rejiminin devrilmesini engellemekte Kudüs Gücü’nün rolü olduğu vurgulanıyordu. Açıkça rejimi biz ayakta tutuyoruz demişlerdir. ABD’nin Mayıs 2018’te nükleer anlaşmadan çekilmesinden sonra İran’ın kuzeybatı Suriye’deki operasyonlara doğrudan müdahil olmamasının önemli bir sebebi, ABD’nin yeni yaptırımlarına karşı Türkiye’yi bir ortak olarak kaybetmeme isteği idi. Ancak son dönemde Türkiye’nin bölgedeki odak noktasını bir müddet için dahi olsa Suriye’den Libya’ya kaydırması İran için fırsat şeklinde değerlendirilmiştir. İşte bu yüzden saldırıya geçen İran’a karşı her türlü tedbir alınmalı ve bunun cezası kesilmelidir.
Halen Suriye’de Türkiye’nin en önemli düşmanı İran’dır. Bu Acem devleti öylesine azgınlaşmıştır ki; ABD ülkesine acımasızca saldırıp generallerine suikast düzenlediği halde bir Amerikan askerini dahi öldürecek cesareti olmamıştır.
Fakat, İran’ın gücü masum Sünni halka karşı yetmektedir. Suriye ve Irak’ta binlerce Sünni Müslüman acımasızca katledilmiş kurtulanlar ise yerlerinden yurtlarından edilerek hayatta kalabileceği Türkiye sınırına göç etmek zorunda kalmıştır.
17 Eylül 2018’de varılan Soçi mutabakatından bu yana pervasızca saldıran İran, Rusya rejim güçleri; İdlib’te 1800’den fazla sivil cana kıymıştır. İran Devrim Muhafızları askerleri İran, Afganistan ve Pakistan’dan getirdikleri milislerden oluşturdukları terörist grupları, sivillere ve askerlerimize karşı kullanmaktadır. Binlerce vahşi teröristten oluşan bu gruplar, mezhepsel inançları için kutsal bir savaş verdiklerine inandırılarak acımasızca savaştırılmaktadır.
2019’un başından 10 Şubat 2020 tarihine kadar geçen sürede 1 milyon 640 bin sivil, saldırılar nedeniyle Türkiye sınırı yakınlarına kaçmıştır. 2019 öncesinde göç ettirilenlerle bu sayı iki milyonu aşmaktadır. İran, Rusya, rejim unsurları ve terörist gruplar, sivil nüfusu korkutarak Türkiye’ye göç ettirmek istemektedirler. Buna karşılık karşılarında Türk askeri varlığını engel gördükleri için varılan ateşkesleri ve mutabakatları ayaklar altına alarak askerlerimize saldırmaktan çekinmemektedirler.
Türkiye, Soçi Mutabakatı ile kendisini İdlib çemberinde masum sivillere kalkan olarak konumlandırmıştır. Fakat 28 Ocak’tan sonra devam eden saldırılar ile İran ve rejim unsurlarının Maaret El Numan kasabasına girmesine engel olamamıştır. Morek ve Surman’dan sonra Maar Hattat’taki Türk gözlem noktası da İran askerlerinin kuşatması altında kalmıştır.
Buna rağmen Türkiye; 12 gözlem noktasında asker tutma kararlılığını sürdürmektedir. Rusya’nın havadan destek verdiği İran ve rejim unsurlarının ilerleyişine karşı kolordu seviyesinde yani yaklaşık 40 bin civarındaki bir askeri unsur ile bölgeye yığınak yapmaktadır.
Şubat sonuna kadar çatışmasızlık bölgesi sınırlarına kadar geri çekilmezler ise darbe vuracağını açık bir şekilde en yetkili ağızdan dile getirmiştir. Türkiye, Astana Mutabakatı çerçevesinde ilan edilen dört gerilimi düşürme bölgesinde artık ateşkes rejimini koruyamayacağı mesajını ilan etmiştir.
Türkiye, güçlü bir şekilde vurmalı ve daha önceki operasyonlarda olduğu gibi işi yarım bırakmamalıdır. Bu sayede bütün dost ve düşman ülkeler bilmelidir ki; Türk askerinin kanını akıtmak kadar tehlikeli bir iş yoktur. Çünkü bunun cezası çok ağır olacaktır, vesselam…