Osmanlı dönemindeki sağlık uygulamalarının anlatıldığı Sağlık Müzesinin “Edirne’de gülcülük” bölümünde, gülcülüğün Edirne’den Bulgaristan ve Isparta’ya geçiş serüveni, tarihi kaynaklara dayandırılarak aktarılıyor.
Evliya Çelebi’nin, “Edirne’nin her tarafının gül ve sümbül kokuları yükselen, cennet bahçelerini andıran gülistanlarla örülü” olduğunu anlattığı belirtilen duvar bilgilendirme notlarında, tarihçi Abdurrahman Hibri’nin Enisül Müsamirin adlı eserinden de alıntılar yer alıyor.
Eserin Edirne’deki gülcülüğün anlatıldığı bölümlerinde, “Her yörenin ünlü bir ürünü olur. Bunların İstanbul’un ileri gelenlerine ve saygın kişilere armağan eder. Edirne yoksul bir şehir olduğu için değerli bir ürünü yoktur, bahar mevsimlerinde gül bahçelerinden elde edilen ve kokusu miske benzeyen gül suyu armağan olarak verilir. Sonbaharda da sarı ayvası meşhurdur.” ifadeleri bulunuyor.
Müzedeki bölümde, Edirne’deki gülcülüğün diğer illere yayılması ise şöyle anlatılıyor:
“Edirne gülü, yağ gülü, damla gülü, iyi gül, pembe gül, adlarıyla anılırdı. Çiçek sapının çıplak olması nedeniyle diğer güllerden ayrılır. Bir dalda 12 çiçek verir. Yaprakları yüksek oranda uçucu yağ taşır. Edirne gülü bir Türk tüccar tarafından 17. yüzyıl sonunda Bulgaristan’a götürülmüş ve Kızanlık’ta kurulu gül suyu, gül yağı tesislerinde 200 yıl faaliyet göstermiştir.
Osmanlı-Rus savaşı nedeniyle Bulgaristan’ı terk eden Türkler yanlarında götürdükleri gül fideleriyle iskan edildikleri Bursa, İzmir, Isparta, Burdur’da gül bahçeleri kurup gülcülük yaptılar. Halen Isparta ve Burdur’da yapılmakta olan gül suyu ve gülcülük Edirne-Kızanlık gülcülüğünün devamıdır.”
Edirne gül suyunun da çok kaliteli olduğu vurgulanan bilgilendirme notlarında, “Edirne, gül suyu çok kaliteli olduğundan padişahlara hediye olarak sunulurdu.”