Hem ABD’nin uyguladığı ambargolar yerli sanayimizin ve özellikle de silah endüstrisinin gelişmesine büyük yarar sağlamıştır. Parasını ödediğimiz F-35’leri vermemekle kaybedeceğimiz bazı teknik ve teknolojik kayıplar olsa da bunu telefi etmek için çok güçlü bir nedenimiz olacak ve kısa zamanda öncekiler gibi buradaki açığımızı kapatabileceğiz. Keşke hem F-35’i alsak hem de S-400’leri ülkemize getirsek. Lakin ABD buna müsaade etmeyeceğini çok net bir şekilde açıklamış durumdadır. CHP’nin iddia ettiği gibi olayı sürüncemede bırakmak veya ertelemek; ülkemize hiçbir yarar sağlamayacaktır. İşte sırf ABD’nin siyasi ve politik duruşu nedeniyle F-35 yerine S-400 sistemini tercih etmemiz gerektiğini birkaç madde ile izah etmeye çalıştık. Bu tehditlerin aslında çoğu zaman “blöf” olduğunu bilmekte yarar vardır. Bu işten ABD; bize göre kat kat daha fazla zarar görecektir. Hele hele Çin ile giriştikleri gümrük savaşları ve İran’a saldırı ihtimalinin bulunduğu bir dönemde ABD’nin Türkiye’yi kaybetme riski vardır. Bunun sorumluluğunu ABD yöneticileri kaldıramaz. Zira böyle bir siyasi atmosferin ABD’ye ağır bedelleri olacaktır. 1974 Kıbrıs Harekatından sonra ABD ambargosuna karşılık; İncirlik hariç bütün ABD üslerini kapatmıştık. Çok da iyi olmuştu… Türkiye-Rusya ilişkilerinin sadece S-400 boyutuna indirgenmemesi gerekir. Bu konu Türkiye için F-35 uçaklarından ve Patriot Hava Savunma Sistemlerinden daha önemlidir. Bir de Türkiye-Rusya ilişkileri üzerinden giderek S-400’lerin niçin daha önemli olduğunu izah etmeye çalışalım. Öncelikle şunu söylemek gerekir ki Rusya, Türkiye’nin komşusudur. ABD gibi 15 bin km uzağımızda değildir. Karadeniz’de deniz sınırımız olduğu gibi fiilen işgal ettiği Suriye ve Ermenistan üzerinden kara sınırımız vardır. NATO kurulduğunda muhtemel bir Sovyet saldırısında Batı Avrupa ülkelerini korumak, en azından Sovyet saldırısını geciktirmek için Türkiye bu Kuzey Atlantik Paktı’na alınmıştı. Fakat Sovyetler dağılınca bu sefer komünizm yerine İslamiyet esas düşman olarak ele alınmış Türkiye’de İslamiyet’e karşı NATO operasyonlarının cephe ülkesi olmuştu. Günümüzde tatbikatlarda düşman unsurları olarak Varşova Paktı için kullandıkları kırmızı renk yerine; düşman olarak görülen İslam ülkeleri için yeşil renk kullanılmaktadır. Bu durum Batılı ülkelerin bakış açısını yansıtmaktadır. Ne yazık ki çıplak gerçek budur… Aslında Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra artık hiçbir işlevi kalmayan NATO’nun da kendisini fesh etmesi beklenirdi. Fakat bunun yerine sömürü çarklarını devam ettirmeyi seçtiler. Büyük bir kriz geçiren savaş endüstrisi için kan gerekiyordu. Aranan kan “11 Eylül” saldırıları ile bulunmuş oldu. NATO’nın en başından beri patronu olan ve hurda silah satışlarından büyük paralar kazanan ABD, Afganistan dağlarında ve Irak’ın petrolle dolu çöllerinde harekat yapmaya başlamıştı. Savaş için akıl almaz senaryolar üretip cümle aleme saldıran ABD’ye artık kimse dur diyemiyordu… Bu arada Sovyetlerin yerini almaya çalışan Rusya; Putin sayesinde eski Sovyet günlerine dönmeye çalışıyordu. Ruslar önce Gürcistan’a sonra da Ukrayna’ya saldırdılar. Resmen Kırım’ı işgal ettikleri yetmiyor gibi bir de ilhak ettiler. Yetmedi Suriye’ye girip halı bombardımanları ile çoluk çocuk demeden yüz binlerce Müslüman’ı katlettiler. Aslında Müslümanlara karşı zulümde Rusya, ABD ile yarış içindeydi. Aralarında adı konulmamış bir ittifak vardı. Her fırsatta Müslümanları ezip akan kandan besleniyorlardı. Çıkardıkları suni sorunları cephede sıcak savaşlara dönüştürüp acımasızca insan kanı döküp silah satışlarından paralar kazanıyorlardı. Bu süreç hala devam etmektedir. İşte S-400 konusuna bunun gibi farklı açılardan bakmakta yarar vardır. Elbette Müslümanlar ve özellikle Türkiye; ABD ve Rusya’nın saldırılarına karşı elleri ile armut toplamayacak yerli ve milli silah sanayisi ile İslam ülkelerine örnek olmaya çalışacaktır.