Kaldığımız yerden devam edelim. TÜYAP fuarı ile ilgili gözlemlerimden ve düşüncelerimden bahsediyordum. İlk olarak ‘ulaşım’ konusunu açmış ve orada kalmıştım. Ah! bizim kanayan yaramız... İstanbul’da ulaşım yayasını, şoförünü, yolcusunu epeyce yoran ve üzen bir mevzudur. Dilerim kısa zamanda bu sorunun hafiflediği günleri görürüz. Şimdi sıra giriş kısmında. Nice tepeler aştık, kilometrelerce yol teptik ve fuar alanına geldik. Metrobüs ile gelenler bilir, o durakta inen herkes fuar için gelir. Hafta içi iş saatlerinde BÇK Adliyesine gidecek olan avukat veya avukat katipleri hariç. Onlar uzunca bir yol daha gidecektir. Onlar ellerinde çanta, boyunları eğik, akıllarında işleriyle birlikte yürürler. Zaten onlar çok az kişidir. Bu yüzden onları hayırla uğurluyor ve kendi konumuza dönüyorum. Tıklım tıklım dolu metrobüs insanları, uzun ve yorucu yolculuğun verdiği yetkiye dayanarak nereye gideceklerini bilemez halde, sağa sola savrularak, iki saniye geç kalsa ölecek gibi davranarak, zaten hareket etmeyen yürüyen merdivene koşarak, düzeni bozarak, birbirini ezerek gidiyorlar. Neden? Neden böyle? Neden sabrımız yok? Neden düzenimiz yok? Bunu anlayamıyorum... Yukarıdaki paragrafta metrobüs çıkışındaki turnike ile üst geçit merdivenine kadar olan kısa mesafeden bahsettim. Fuar alanına giriş kısmındaki yürüme mesafesi, oradaki hengame de aynen böyle. Üzerine özel araç ve servis ile gelenleri de ekleyelim, sonra varın siz düşünün mahşer yerini... Keşke şu bitmek bilmeyen birincilik arzumuzu daha işe yarar yerlerde kullansak. Belki gerçekten insan için, yaşam için, geçip giden zaman içinde bize güzellik katacak basamaklar oluştururuz. Belki... Nizam ve intizamdan uzak, insanî koşulların olmadığı, kuralların dibini sıyırırcasına çiğnendiği tuhaf bir zaman geçidinden geçip fuar alanına giriyorsunuz. Kitap okuyan, kitap seven insanların bu hareketleri yaptığına, böyle davrandığına inanamayarak giriyorsunuz. Şaşkınlıkla, hayretle ve biraz da hüzünle giriyorsunuz... Neyse ki kitaplar karşılıyor, farklı bir dünyaya adım atmış olmanın huzuruna varıyorsunuz. Bu konuda bir miktar sitemim var. Elbette ki tartışmaya açık bir nokta. Fakat bana göre kitap fuarı bir etkinlik değildir. “aman farklı bir şey olsun” “bu ay da böyle bir değişiklik olsun” “ah ne güzel sosyal medyalık fotoğraf çekilir” diye gidilmemeli. Evet, bunlar da olmalı ancak, öncelikli olarak oraya kitap için gidilmeli, yazı için gidilmeli, keşif için gidilmeli... diye düşünüyorum. Ya da herkes gitmeli, herkes kendi kabınca feyz almalı, böyle böyle daha güzele alışmalı... bilemiyorum. Öte yandan metrobüsten, taksiden, servisten inince sıra olup seri bir şekilde ilerlemek zor değil. Kalabalık olsun ya da olmasın birlikte yürümek zor değil. Anlayış zor değil. Giriş için gerekli işlemleri yapmak zor değil. Çözüm zor değil. Küçük ya da büyük, azıcık da olsa aklını kullanabilen her birey bunu bilir. Düzeni bozmak yerine düzene düzen katarak güzelliği çoğaltmak gerek. Hani şu daha iyi, daha güzel, daha yaşanılır bir dünya için. Fuar düşüncelerim devam edecek. Şimdilik esen kalın.