Adil olan Allah mühlet verir lakin asla ihmal etmez. Af dileyip tövbe etmedikçe vakti saati gelince yaptığı her işten dolayı hesaba çekip cezasını da ödetecektir. Ahirete ve hesap gününe iman eden her Müslüman bu kanaattedir.

İşte ırkçı ve Masonların tuzaklarına düşmemek gerekiyor. Bunların en fenaları ise Sabetaycılardır. Öylesine sapık ve ahlaksız kişileri vardır ki çoluk çocuğumuzu bunlardan uzak tutmamız gerekir. Ne kadar iyi okullara ve maddi imkanlara sahip olurlarsa olsunlar buralardan kaçınmak şarttır.

Öyle ki 22 Şubat’ta “mum söndü” ayinleri yaparak sırf kendi ırklarından çocuk doğsun diye insanlığın en iğrenç partilerini düzenlemekten çekinmeyen bu Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz insanlara karşı tedbirli olmak her insanın önemli görevlerinden bir tanesidir.

Bu Mason localarında semirtilen gizli Sabetay dönmeleri; çok çeşitli etnik kökenden gelen vatandaşımızı ayrıştırarak bölücülük yapmayı çok severler. Bu vatanda her şeyden önce birlik ve beraberlik, bütünleşme gerekli olduğunu bildikleri için aksine olan davranışlarda hep bunları en önde görürüz.

Millet olarak son 150-200 yıldır sürekli savunmada kaldık ve sürekli gerilemek mecburiyetinde bırakıldık. Bu dönme ve masonlar yüzünden her biri canımızdan birer parça olan nice vatan topraklarını gözü yaşlı, kalbi kırık bir şekilde geride bırakmak zorunda kaldık.

Şu hususu tekrarlamak gerekir: “Türkiye, mevcut fiziki sınırlarından ibaret bir ülke değildir”. Aynı şekilde Türk milletini de bu sınırlar içinde yaşayanlardan ibaret göremeyiz. Bu ülkenin ve milletin gerisinde koskoca bir medeniyet, koskoca bir tarih, koskoca bir birikim vardır. Ülkemizin sınırları başka olsa da gönlümüzün sınırları alabildiğine geniştir.

Vatandaşlarımıza en iyi, en güzel, en ileri hizmetleri sunmak devletin başlıca görevidir. Bölücülük yapmak ve fitne çıkarmak ise hep gördük ki; FETÖ ve PKK’nın işi olmuştur. Bu iki örgüt devreden çıkınca yerine Sabetaycıların geçeceğini hiç kimse unutmasın.

Irkçılık yapanlar ne gariptir ki çoğunlukla Türk değildir. Genellikle Sabetaycılar gizli olarak başka bir dine sahip oldukları halde en fazla “ne mutlu Türküm diyene” diyenlerdendir. Ben Türküm, fakat asla bu şekilde konuşmayı doğru bulmuyorum. Şunu ise rahatlıkla söyleyebilirim: ‘’Türk’ün ruhu İslâm’dır, gerisi hezeyandır”.

Türklük İslamiyet ile mezc olmuş kaynaşmıştır. Avrupa’da Boşnak ve Arnavutlara Türkçe dahi bilmedikleri halde hala “Türk” denilir. Zira her nerede Türk görseler, Müslüman dinindendir. Örneğin Macar halkı, köken itibarı ile Türk olduğu halde Hıristiyan oldukları için bunlara Türk denilmez. Demek ki Türk demek; Müslüman demektir.

Haçlılar da Türkleri İslam’dan çıkarmak için türlü türlü yolları denediler. Lakin 1000 yıldır hiçbir yere varamadılar. Bilakis Selçuklular gibi Osmanlılar ve şimdi ise Türkiye, bütün Haçlı ordularını Anadolu’nun bağrında yok etmiştir. Yüz yıllardan beri Ortadoğu, Anadolu ve Rumeli toprakları Haçlı ordularına mezar olmuş ve olmaya devam edecektir.

Kafatasçılığına varan bir ırkçılıktan Osmanlı Devleti çok zarar görmüştür. Müslüman unsurlar dahi vatanımızdan ayrılarak Haçlı güçlerine yem yapılmıştır. Bugün dahi Haçlıların oyuncağı olmuş durumda nice bu bizden kopmuş devlet vardır. İşte Suudi Arabistan ve Mısır, çok önemli iki örnektir. ABD’nin ve Haçlıların maskarası olmuşlardır.

Hâlbuki bize yakışan ırkçı ve kabileci anlayış değil; her fırsatta gönül sınırlarımız içindeki kardeşlerimizle de kucaklaşmaktır. Bu nedenle unsuriyetçiliği ve ırkçılığı reddetmek bir Müslüman için çok önemlidir.

Şanlı Nebi Hazreti Muhammed Aleyhissalatü Vesselamın şu hadisini nazarlarınıza sunmak  gerekiyor: “Irkçılığa (asabiyeye) çağıran bizden değildir. Irkçılık üzere ölen bizden değildir (Müslim, İmare 53,57, hadis no 1850); Ebu Davud, Edeb 121; İbn Mace Fiten7; Nesai, Tahrim 27,28).

Bu nedenle ben de diyorum ki Varlığım İslam varlığına armağan olsun. Ne mutlu Müslüman’ım diyene, vesselam…