Müslümanlığı bir övünç kaynağı yapamayıp, hakikati yaşayamadığımız için modernite ile inanç kavramları arasında bir yaşam sürdürme çabamız var. Ciddi anlamda inancımızı yaşayabilseydi tüm ‘’Müslümanım’’ diyenler, bırakın yalnızca kendi ülkemiz tüm dünyaya adalet hâkim olurdu. Bunu tarihin belirli dönemlerinde yaşamış bir milletiz aslında. Geçmişe dönüp baktığımızda övünecek güzel bir tarihimiz olduğunu görüyoruz.

Merhamet ve medeniyet kavramlarının en doruk noktasında yaşamış bir imparatorluk geçmişine sahibiz. Bu anlamda geçmişimizden almamız gereken büyük dersler olduğunu düşünüyorum. Ama günlük yaşantımız ve de dünya üzerinde yaşanan olaylara bakış açımızı oluşturması gereken bir bilinç inşa etmek zorundayız. Bunu da ‘’Müslümanlık’’ kavramı ile açıklayabiliriz. Çünkü bizim dinimizde şöyle bir ayet var ‘’Merhamet etmeyene merhamet edilmez’’ diye.

Bu ayet dünyada yaşanan onca zulmün açıklayıcısı aslında. ‘’Haksızlığın karşısında susan dilsiz şeytandır.’’ Denir. Yaşananlara bakıldığında, virüsler, savaşlar, zalimlikler yaşadığımız zaman dilimi içerisinde bizleri üzen en büyük gerçekliklerimiz. Onca zulmün sebebi ise biz insanlar. Ne acı. Çünkü zalimin karşısında dimdik durabilme cesaretini gösterebilen çok az insan var ne yazık ki. Para, mal, şöhret, kariyer gibi insanı insanlıktan çıkartan vicdanını unutturan, birçok şey sebebiyle zulmün karşısında seslerimiz kısık çıkıyor. Hatta bazen hiç çıkmıyor! Peki merhamet etmeyen insan olunca, başımıza gelen onca felaketten bir ders alma gayreti içinde neden olmuyoruz hala? İnsanlar zalim olmayı mazlum olmaya tercih ettiyse, böyle bir topluma Allah niçin merhametini göstersin? Bu dünyanın Afrika gibi, Filistin gibi bir gerçekliği var.

İnsanlar bu topraklarda öldürülürken , çocukların hayatları hiçe sayılırken kimlerin umurunda orada yaşanan zulümler? Kendine ‘’Müslümanım’’ diyen insanlar bile sessiz kalıyor çoğu zaman bu haksızlıklara… Ya da görmezden geliniyor. Peki hani nerede kaldı peki bizim merhametimiz, insanlığımız… Bugün Hristiyan dediğimiz bir insan İsrail’in zulmünü TV ekranlarında protesto ederken, bizim insanımız İsrail firmalarına destek olabiliyor. Peki nerede kaldı bizim vicdanımız? Hiç kalbimiz acımıyor mu, para için bu tür destekleri esirgemiyorken? Kulaklarımız sağır çünkü, vicdanımız ise körelmiş.

Bakın geçtim Müslüman olmayı insan olmayı unuttuk. Oysa hakiki Müslüman olsaydık, vicdan sahibi, bilinçli insanlar olurduk. Ve zulmün karşısında küçümsediğimiz ‘’elin gavuru’’ dediğiniz insanlar kadar merhametimiz olurdu. Üzgünüm ama sadece ibadet ederek cenneti kazanacağına inanan insanlar var bu ülkede. Oysa Müslümanın görevi sadece ibadet etmekle bitmiyor. Bilinç, vicdan olmadığı sürece bir insan kendine ‘’ben Müslümanım’’ demesin. Hayatta sadece kendini düşünen, cebine giren paranın hesabını yapan insanlar , mazluminsanlara, sokak hayvanlarına yapılan zulümlere sessiz kalıyor.

Hz. Ömer’in ‘’ dağlara buğdaylar serpin, Müslüman ülkede kuşlar aç kaldı demesinler’’ bilincinin her Allah’a ibadet eden insan da olması muhakkak. Bizi biz yapan, farklı kılanda bu çünkü. Ama Müslümanlık öylesine ‘’öcü’’ gibi gösterildi ki yıllarca bizlere. Açıp ‘’Kuranı kerim ne diyor’’ diyerek anlamaya çalışmıyoruz yüce kitabımızı.

Arapçasının okunması sevap, anlayarak okuyup yaşamak ise ‘’yanlış’’ kabul ediliyor. Oysa bizler ikisini de yapmalıyız, ama en çok anlayarak okumak, önemli olanı.