Ebru Okanlar / Özel Haber

Psikolog Elif Kırmaç, Diriliş Postası Gazetesi Muhabiri Ebru Okanlar'ın sorularını yanıtladı.

Dünyaca ünlü markalar, modaya yön veren markalaşan ünlüler. Her birinin kişiye ayrı bir persona (kişilik tipi) yaratımında karmaşayı ışıltı ve ahenkle izleyen kimlik edinme sürecinde olan bireyler. Sizler bu hengame arasında hangi markayla özdeşleştiniz?

Neon renkler, abartılı payet detaylarla süslenen elbiseler ardında gerçek sizi kim tanıyor?

Fast Food sektörünün modaya yansıması olan only wear once (sadece bir kez giy) akımı dünyada hızla yayılmaya devam ediyor. Açlığın, sefaletin, temiz kıyafet bulmakta zorluk çeken kıtalar ardında dünyanın birde 360 derece tersi istikamette yaşayan, dolabına kıyafetleri sığdıramayan tüketim çılgınlığı, her gün yeni bir trendi kaygıyla takip etmek zorunda hissediyor. Jacques Ellul Sözün Düşüşü adlı kitabında söylediği gibi söz değil görüntü çağındayız. Gösterdiklerimiz kadar varız. Elbiselerimiz kadar görünüyoruz. Bu durum bireyi giydikleri üzerinden bir yeni karakter inşasına zorluyor. Yaş kitlelerine, cinsiyete, bedensel kalıpların artık birer yalnızca ayrıntı olduğu globalleşen dünyada herkes aynı rengi giymek, aynı beden ölçüsünde olmak, aynı cinsiyet kalıpları içerisinde davranmak zorunda bırakılıyor. Çünkü uyum sağlayamadığında birey dışlanıyor, bulunduğu çevre tarafından geri kalmakla eleştiriliyor. Peki psikoloji bu konuya dair nasıl bir çıkarımda bulunuyor?

MARKALARDAN GELEN EMİRLER: GİT, AL, YAP!

Reklamlarda çünkü sen buna değersin, biz buna değeriz, sen hak ediyorsun, sen yaparsın

sadece yap, koş, yakala, al, hızlan, seni çağırıyor gibi emir kipiyle nereye çağrılıyoruz? Neyi hak ettiğimizi, kim olduğumuzu, ne yiyeceğimizi, nereye gideceğimizi ve giderken üzerimizde hangi elbise, ayakkabı olacağını bize neden markalar söylüyor?  Bir yere ait olacaksak gideceğimiz yere aracı seçerken neden bize markalar bize narsist bir kimlik teklifinde ürününü sunuyor? Birey kendisine iyi geleni reklamlar dışında öğrenemez mi? Kendisini tanımlaması için bir markayla eşleşmesi mi gerekir? Her birimizin satın alma tercihi alım gücü farklıyken neden markalar ulaşılamazlığıyla değerini bireye kanıtlamaya çalışıyor? Self marketing denilen kişinin kendi tecrübe birikimini markalaştırarak aktarması kişiyi bir ürün haline getirmiyor mu? Bu sorular bir ürün alırken eğer bilinçli bir tüketici değilseniz muhtemelen aklınıza gelmeyecek sorular olabilir. Çünkü satın almak reklam sürecinde iradeyi bloke edip hemen emredileni reklam yoluyla yerine getirilmesi gereken bir buyruk artık. Git ve o beyaz ayakkabıyı al mesela. Çünkü buna değersin. Neyin buna değdiği hakkında bir fikir sorgulamasına lütfen gitme. Black Mirror dizisi hisleriyle tüketim kültürünü biraz incelemeye alalım. Her gün yeni ve taze bir güne uyanırken kendini oturmuş bir karakter inşası üzerine çalışma yapmamış kişi markalar, ünlüler ve yaşam stili pazarlamacıları tarafından vakitten tasarruf edilmesine olanak sağlayarak bir kimlik pazarı sunar. 

Psikoloji bireyi biyopsikososyal çevresini baz alarak bir bütün olarak tanımlarken dünyanın psikolojiye tersi görüşle yalnızca tükettikleri üzerinden kişinin kendisine bir marka etiketi yapıştırmasını bireyin gelişimini olumsuz anşamda etkilediğini gözlemliyor.

Bunu sosyal medya araçlarında marka ve işbirlikleri yapan fenomen, ünlüleri takip etmek uğruna takıntılı bir uğraş veren normal gelirli insanları örnek verebiliriz. Bizler tekstil ve moda dünyasında birer beden numarasıyız. Bir fenomenin işbirliği yaptığı markanın potansiyel müşterisiyiz. Tuttuğumuz takımla kurduğumuz duygusal bağ sonucunda store mağazasının devamlı sponsoruyuz. Girdiğimiz her mağazanın potansiyel müşterisiyiz. İnternette gezindiğimiz her sayfanın ise bize geri dönüşü yoğun hatırlatıcı reklam bombardımanı. Sevdiğimiz markanın şiddetli savunucusuyuz. Onlar toplumun ihtiyacına yönelik parçalar üretmese de bunu kabul etmek durumundayız. Çünkü başka bir seçeneğimiz olmadığına inandırıldık ve irademiz manipülatif dokunuşlarla kararlarımızı duygusal anlamda işgal etmiş durumda.

Ortaokul, lise çağında olan bir bireyin yaşadığı dönemi en iyi izledikleri, dinledikleri tanımlar. Dinlediklerinin, izlediklerine bir fandom haliyle aitlik hisseder.

Tüketim kültürü, bireyleri reklamlar vasıtasıyla her yerde kıskıvrak yakalamaya aktif bir şekilde niyetli. Çünkü en büyük hedef kitlesi olan Z kuşağı özbenlik bilincini sahip olduklarıyla kendisni tanımlıyor.  Bu da daha çok alışveriş yapmaya, markaların görünürlüğünün artması sonucunda kitlelere reklam anlamında yön verebilme gücünü elde etmesine kolaylık tanıyor. Özetlemek gerekirse giydiklerimiz bizi tanımlarken bizler de bir yerlerde ait olmak kavramına her geçen yabancılaşarak, kaybolarak bu arayışı satın alarak çözümlemeye çalışıyoruz. Bu da daha hızlı buhran yaşamımıza neden oluyor. Kişiliğimizden memnun olmadığımız için yeni trendlerle yeniliği karakter inşasında görmeden dış görünüşte albeni ve cazibeye yönelik teşhiri kimlik edinen tiplemelere dönüşebiliyoruz.

KENDİNİZİ OLDUĞUNUZ GİBİ KABUL ETMEYE DEĞERSİNİZ!

Peki bu durumu kişi kendisinde fark ettiğinde yani marka takıntısı, satın alma dürtüsünü her gün sürekli bir dopamin alımı olarak kullanmak vs. çözümleyebilir?

  • Kişiyi giydiği markaların tanımlamadığını içeren kişisel dönüşüme yönelik eğitimlerde bulunabilir.
  • Daha az, ihtiyaca yönelik sürekli lüks tüketimi öneren marka ve işbirliği yürüten hayatı sürdüren kişilik tiplemelerini takip etmeyi azaltmak ya da takibi bırakmak
  • Aidiyet kavramını bir kurum, bir oluşum ve sosyal medya üzerinden tanımlamayarak karakteri psikolojik sağlamlılığa dair bir altyapıya yönelik davranış uygulamalarını öğrenmek.
  • Farklı sosyo kültürel yapıya sahip insanları inceleme fırsatı edinmek adına sivil toplum kuruluşlarında gelir dağılımı problemine yönelik insani yardım çalışmalarında bulunmak.
  • Bireysel gelişimi ön planda tutan çevre, topluluklarda daha aktif söz sahibi olmak adına sanatsal çalışmalara katkı sağlamak.
  • Daha seçici, bilinçli, hesaplı alım süreci geçirmek için sağlıklı bütçe düzenlemesine yönelik uygulamaları edinmek.
  • Her gün size daha fazla almayı, daha fazla en ve en iyisi olmayı öğütleyen gerçek dünyadan kopuk kişilik tiplerini içeren yaşam stili pazarlayıcıları yerine hayatın içinde, tecrübesini gönülden aktaran kişilik tipleriyle buluşmak. Bu size bir psikolojik bakım, sağlamlık kazandıracaktır. Ve ileri vadede kendinizi sorgulamayı, suçlamayı, size ait olmayan hırsları kontrol edebilme hürriyetini kazandıracaktır. Ve bu birçok satıl aldığınız üründen daha kalıcı. Neden mi? Çünkü siz sağlıklı tüketim alışkanlıkları edinmek, kendi değerinizi olduğunuz gibi kabul etmeye değersiniz!