Fi tarihinden beri gelip gidilen şu yeryüzünde, insanoğlu türlü gelişmelerin en önemli rol aktörlerinden biri olmuştur. İnsanlık adına yapılan devasa iyilikler nazarının yanında devasa büyüklükte kötülüğünde parmağının olduğu su götürmez bir gerçektir.

Kimisinde milyonlarca can kurtaran bir icadın arkasında ilerlemiş, kimisinde milyonlarca insanın ölümüne neden olan müsebbibin ta kendisi olmuştur. Yapan insan, yaptıran insan ve ölen yine insan.

Bu apansız birbirine körü körüne düşmanlığın, insanın doğduğu yerden mi kaynaklanıyor? Yoksa bedeninin hangi renkten olduğundan mı? Kaynağı inanç sistemi mi? Belki de.

Kin ve öfke besleyen tarafın daha çok zarara yol açtığının görüldüğü şu yeryüzünde, mazlum ve mahrum olan tarafların her zaman suçlandığı alışılagelmiş bir durum artık.

Nedir bu insanoğlundaki yanar döner kimlik?

Kişinin dünyaya bakan nazarının hangi minvalde olduğunun, iç dünyasında sakladığı kötürüm duygular olduğundan mıdır? İç dünyasındaki dehlizlerin karanlıklar altında olduğundan mıdır yoksa? Nasıl bakarsan öyle görürsün kabul görmüş bir anlam yığını ise; nasıl görürsen öyle yönetirsin eş değerinde olmaz mı?

Soruların manasına, anlamına takılmadan ilerlemek ne mümkün!

Hiçbir hesabın hesapsız kalmadığı bir alemden sonsuz aleme geçişte de hesap sorulacak. Hâkimin kendisinin şahit olduğu mahkemede yargılanacak insanoğlu. Ettiği her kötülüğün karşılığını aldığı gibi her iyiliğin mükafatını da alacak. Hiçbir hakkı gasp edilmeyecek.

Sınav olarak gönderildiği dünyadaki hayatının her anının karşılığını, sınav sonucunu öğrenince alacak. Beşikten mezara deyiminin her zerresini dünyada yaşayan insan, dünyadayken yaptığı her hareketi gün yüzüne çıkıp yüzüne vurulduğunda ya kulağını kapatıp kaçarak yer arayacak ya da olduğu yerde kalarak sığındığı limanda sebat edecek.

Tüm soruların cevabının aynı alemde olduğu bu dünyada ahireti kaybetmek, mükafatı elinin tersiyle itmek şaşılacak şey doğrusu. Ancak layıkıyla inananlar için aklın dahi alamayacağı güzellikler ve rahmet pınarları bekliyor olacak.

Bir ve tek olandan gayrı sığınağın olmadığını bilmek ne huzur verici.

Bütün bu karmaşanın olduğu bir dünyada daha kozmik bir ortamda yalnız hanemizde; yeniden o döneceğimizi bilmek ve bu bilince uygun şekilde yaşamak ne mesut edici.