Son yüzyılda bu durumu çok gördük. Hıristiyan dünyası asla zafer kazanmamızı istemiyor. Kaybetmeyi anladığı anda derhal ateşkesi dayatıyor. Ondan sonra verilen sözler tutulmuyor ve statüko cebren ve hileyle biz Müslümanlara dayatılıyor.

Bu durum yıllar önce bir marşımıza dahi yansımış. Marşta aynen şu cümleler geçiyor:

Ankara’nın taşına bak,

Gözlerimin yaşına bak,

Biz düşmanı esir ettik,

Şu feleğin işine bak.

Osmanlı Devleti, 2. Abdülhamid zamanında Yunanlıları Dömeke Meydan savaşında ağır bir mağlubiyete maruz bırakıyor. Fakat Batılı Hıristiyan güçler derhal araya girip ateşkes yaptırarak Yunanistan’ı kurtarıyor.

Birkaç sene sonra Balkan Savaşında resmen Osmanlı Toprakları Hıristiyan devletler tarafından yağmalanıp Müslümanlar katliama uğrarken kimse sesini çıkarmıyor.

Milli mücadelede de aynı sonuçla karşılaşıyoruz. Doğuda Ermenistan, güneyde Fransa ve batıda Yunanlıları savaş meydanında yeniyoruz. Ordumuzun önünde sadece İngilizler kalmış. Onlarla da hiç çatışmamışız. Kuzeyde Çarlık Rusya’sını mağlup ettikten sonra Brest Litovsk Barış Anlaşması ile Kafkasya’da ordumuz Derbent Boğazına kadar uzanmış. Bolşevikler kalan çarlık askerlerini bir bir haklıyor. Üstelik müttefik olduğumuz Kızıl Rusya’dan Türkiye’ye silah gönderiliyor. Kısaca her cephede üstünlük kurmuşuz…

Fakat birden Hıristiyanlar birlik olup Mudanya ateşkesi ile karşımıza çıkıyorlar. Sonrasında ise Sevr Anlaşmasının neredeyse yarısının “kes kopyala yapıştır” ile yazıldığı Lozan Anlaşması. Savaş meydanında kazandığımız her şeyi terk ediyoruz.

Kıbrıs Barış Harekâtında da aynı filmi seyretmedik mi? Rumlar Kıbrıs’ta darbe yapmış anayasayı çiğnemiş bizde Londra ve Zürih Anlaşmalarına dayanarak müdahale etmişiz. Zorlu bir çıkarma harekâtı sonrasında Rum ve Yunan ordusunu ezip geçmişiz. Önümüzde duran Larnaka, Baf, Limasol her yer açık ve ordumuzun gelmesini bekliyor.

Fakat maalesef burada da ateşkes dayatılıyor ve Kıbrıs hala kanayan yaramız olmaya devam ediyor. Üstelik kanı ile canı ile savaşan Mücahit Kıbrıs’tan geriye Batılılara uşak olmuş bir yeni nesil karşımızda duruyor.

Bosna savaşında da benzer bir senaryo ile karşılaştık. Yıllarca Bosnalı Müslümanları katleden Sırplar nasıl ki Bosna Ordusu zafer elde etmeye başladı, derhal Hıristiyanlar ateşkesi dayattılar. Dayton Barış Anlaşması ile Bosna Hersek’in % 49’u Sırplara verildi.

Suriye Operasyonlarını ise çok iyi biliyorsunuz. Ordumuz Suriye’de PKK’yı ezip geçtikten sonra ABD ile 5 günlüğüne Rusya ile 6 günlüğüne ateşkes yaptı. Fakat ABD-Rusya ikilisi PKK’yı koruyarak harekâtımızı durdurmaya muvaffak oldular. Güya sınırımızdan 30 kilometre dışına kadar temizleyecektik. Ancak yüzde 25’ini temizlememize müsaade ettiler.

Ve sonunda Karabağ’da da aynı üzüntüyü yaşadık. Cephenin her yerinde Ermeniler yenilgiye uğramışken bir sabah uyandık ki ateşkes imzalanmış. Üstelik 1992 de kan dökerek ayrılan Ruslar bu sefer barış gücü askeri olarak Azerbaycan topraklarına geri dönüyor.

Azerbaycan topraklarında da güçlü bir Hıristiyan dayanışması var. Aralarında ne kadar düşmanlık olsa da söz konusu Müslümanlar olunca birleşebiliyorlar. Bu durum çok rahatsız edici olsa da aklımızı başımıza getirmeye sebep olacak inşallah.

Yazının son bölümünde İslam tarihinden şu önemli hadiseyi hatırlatmak isterim. İnşallah yine aynısı gerçekleşecektir.

Hendek savaşında perişan olan Mekke’li müşrikler ile Hudeybiye’de bir barış anlaşması yapılmıştı. Üstelik anlaşmanın hükümleri Müslümanların aleyhine idi. O yıl Müslümanlar hac görevini yapıp Kabe’yi tavaf edemeyecekti.

Müslümanlar bu anlaşmadan çok rahatsız olmuştu. Hazreti Peygamber (asm) Allah’ın emrini üç kez tekrarlamak zorunda kalmıştı: “kalkınız kurbanlarınızı kesip sonra başlarınızı tıraş ediniz”. Fakat Müslümanlar hareketsiz kalmıştı.

Müminlerin annesi Ümmü Seleme Hazreti Peygambere (asm) hitaben “Siz kurbanınızı kesip tıraş olursanız halk da öyle yapar” demişti. Gerçekten de dediği gibi olmuş ve Müslümanlar akıllarını başlarına getirip Peygamber Efendimizin (asm) emrini yerine getirmişti. Sonucunda o yıl hac görevini yapamadan geriye dönülmüştü.

Dönüş yolculuğunda “Fetih Suresi” nazil oldu. Bu surede Cenab-ı Allah, büyük bir fethi müjde veriyordu. Kılıçla zorla Müslüman olmayan Mekkeli müşrikler, barış anlaşmasından sonra Müslüman olmaya başlamışlardı. Halid Bin Velid gibi girdiği bütün savaşlarda muzaffer olmuş bir kahraman; işte bu barış anlaşmasından sonra İslam’la şereflenmişti.

İslam tarihinin bu çok önemli kıssası bize sulh ve selametin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. İslam kelimesinin Arapça anlamı “silm”kökünden gelir ve “barış, selamet” anlamındadır. İslamiyet gönülleri kazanarak sulh ve barış ile yayılmıştır. Bu barış anlaşmalarında her ne kadar aleyhimize hükümler olsa da Allah’ın yardımı ve inayeti daima Müslümanlar üzerinedir. İnşallah Karabağ’da da aynısı olacak Kafkas halkları ve Ermeniler İslam’ın gerçek yüzü ile karşı karşıya gelecektir. Mazlum olan, vatanını terke zorlanan ve haklı olan Müslümanlardır. Cephede kazandığımız başarıların barış anlaşmalarına yansımasını da umut ediyoruz.

Allah’ın yardımı, merhameti ve inayeti daima Müslümanlarla beraberdir. Biz yeter ki birlik ve beraberlik içinde olalım. Amerikalısı, Rus’u ve Çinlisi isterse hepsi birlikte karşımıza çıksın, sorun olmaz. Şairin dediği gibi: “Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez” vesselam…