Bu günlerde oturduğum yerden hiç kalkasım yok. Öylece bir noktaya bön bön bakıp düşünmek istiyorum. Uykudan uyanmadan rüya üstüne rüya görmek bin yıl uyumak geliyor içimden. Nedir yani bence bu kadar dertten, stresten sonra depresyona girmeyi hak etmedim mi. Dert üstüne dert yoruldum sizin şımarık dertlerinizden. Şu boş dünyayı ne zannettiniz ki. Ben de pes ettim çağın vebasına tutuldum sonunda. İçim öyle bir sıkılıyorki karşıma geçipte sırıtan birini görürsem boğazına saldırasım var. Birileri de karşıma geçmiş sen güçlüsün edebiyatı yapıyor. Bırakın yahu ben güçlü filan değilim. Herkesi mutlu etmeye çalışmaktan yoruldum nihayet. Yok artık size, kötü de bile iyiliği ara diyen ben. Görme kardeşim, gözünün önündeki mutluluğu, bayıldığın mutsuz hayatta yaşamaya devam et. Enerjimi tükettiniz bakıyorum şimdi herkes memnun halinden. Meğer ben güçlü dururken üstüme üşüşmüş durmuşsunuz. Şimdi yalnızca ben varım. Herkesin iyiliğini düşünmek pek işime yaramadı şu ömrü hayatımda. Vakti zamanında savunduğum değerlerden vazgeçtim. Mutlu olmak istemeyen mutlu olamıyor bu dünyada. Güzeli görmeyi beceremiyor çünkü. Yeşilin içinde sararmış otu görme yetenekleri var sadece. Sende harcadığın çabanın değersiz olduğunu farkediyorsun. Sonra bir bakmışsın ki kafanda huni ile gezip duruyorsun. Yapılan iyiliklerde alışıla gelmiş olmaya başlıyor. Öğreniyorsun zorla iyilik olmaz. Ne biliyorsun ki belki karşındaki insan kötülükle besleniyor yanındaki mutluluğu görmek istemiyor zorla mı yani. Bak işine şimdi girdiğin çukurdan kim çıkaracak seni. Hadi sana geçmiş olsun. İyilik perisi olma huyundan artık vazgeçmişsindir umarım.             Şimdi bu laf kalabalığını niye yapıyorum diye soran olabilir. Ben şimdiye kadar hiç mutsuz bir hayat yaşamadım. Mutluluğu kendi kendime arayıp buldum. Denizin mavisi,  arının balı, karıncanın arkadaşlığı, kuşların şarkıları  her zaman yetti bana. Hayatı zorluğuna rağmen sevmeye çalıştım. Ve sevdim de çünkü baktım ki mutlu olmayı başardıkça sevmeyi bildikçe her şey kolaylaştı. Önce doğayı sevdim toprağın kokusunu her gün içime çektim, çiçekleri sevdim ben onları sevdikçe daha da güzelleştiler öyle bir açtılar ki sığdıramadım hiç bir yere. İnsanları sevdim onları hep mutlu etmek için uğraştım baktım ki kapı duvar. Bazen sen hiç üzülmez misin dediler. Ses etmeden içime akıttım tüm dertlerimi yine de onları üzmedim. Her zaman silkelendim ve ben mutluyum dedim, mutluluk bana inandı ve gerçek oldu. Başucumda hep beni bekledi. Almayı görmeyi istediğimde de hep benim oldu. Ama kendimi bırakıp, insanların mutluluğu için uğraşmaya başlayınca başıma gelen bu sinir harbinin sorumlusunu bulmaya çalışmakta güçlük çekiyorum. İyiliklerden maraz doğdu nihayet. Mutluluk sadece görebilen için varmış zorla güzellik olmuyormuş vesselam. Şimdi yanımda bir kişi yok çünkü mutsuzum, mutsuzluğumu paylaşıp ağlamak istiyorum, beni de teselli edebilecek bir omuz arıyorum ama yok. Boşunaymış çırpınışlarım nazımı da kimse çekmiyor cazımı da. Kaldım mı kendimle baş başa. Nerde bir damla gözyaşına dayanamadıklarım kötü enerjilerini iliklerime kadar doldurup gittiler.  Demek ki neymiş hep iyi gün dostları edinmişim. Sadece dert dinlemiş çareler aramaya çalışmış içimdeki tertemiz duyguları bir güzel tüketmişim. Bu gün de ver yansın benden olsun. Sevmeyi bilmeyenlere sevmeyi öğretmek haddime mi düşmüş. Başaramadım işte bedeli de zamane hastalığı oldu. Tükenmişlik sendromu muymuş neymiş. Türkçesi de hiç bir şeye mecalinin kalmaması. Elini bile kaldıracak gücün yok, kimseleri görmeyip çok uzaklara gidesin var yani. Işınlanman gerekli tabi. Uyuyorsunda uyuyorsun gece ile gündüzün hiç farkı kalmadı benim için. Elbet çıkarım içine düştüğüm bu halden. Ama iyi niyetlerimi astım öldüler...