Azgın nefislerini doyuramayan, doğanın dengesini bozup tabiat zenginliklerini bölüşmeden hepsini ben alacağım diyerek gasp eden Batılılara bir cevap mıydı bu virüs. Yani doğanın bir isyan hareketi miydi?

Bütün bunlar arşta yankılandı ve karşılığı bir bedel olarak korona mı gönderildi.

İslâm Coğrafyasında bile halkın büyük bir kısmı inancına şirk karıştırdı. Aşırı dünyevileşti. Yöneticiler Allah’ın kanunlarına göre insanları yönetmek yerine nefsi arzularına göre ülkelerini yönettiler. Âlimler görevlerini yapmadılar. Onlar da nefislerinin ve yöneticilerin etki alanlarından çıkamadılar.

Görsel ve yazılı medya toplumlara, özellikle bir internet tıklaması ile akıllara gelmeyecek ahlaksızlıklara erişme imkânı sundu. Fuhuş, alkol kullanımı ve kumar insanın vazgeçilmezi oldu.

Günümüz modern insanın anlayışında ve inancında, nefsine tabi olmak, özgürlük olarak algılandı. Özgürlük anlayışı, tüm kısıtlamalardan kurtulma, ruhî, ahlaki ve tüm insanî erdemlere başkaldırma olarak inandırıldı. Toplumsal ve manevi değerleri erozyona uğratıldı.

Tüketim çılgınlığı, lüks hayat özentisi ve medyanın kuşatması altındaki insan, hayatın labirentlerinde benliğini kaybetti, yönünü ve istikametini yitirdi. Ölçüsüz ve sınırsız özgürlük anlayışı, insanların Allah’ın çizdiği hadleri aşma özgürlüğüne dönüştü.

Yasal düzenlemelerle her türlü rezillikler koruma altına alındı. Dünya artık insanoğlunun bu suçlarını taşıyamaz oldu. Ve nihayetinde Allah’ın gazabını üzerine çekti.

“Başınıza gelen herhangi bir musîbet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.” (Şûrâ,42/ 30)

Korona, savaşlar içerisinde kaynayan bir dünyada, zulümlere, kan ve gözyaşına, ahlaksızlığın zirve yaptığı bir duruma ve doğanın isyanına bir geri dönüşü müydü?

Kalkın gidiyoruz, insanlık olarak hepimiz kaybettik.

Koskoca küresel devlerin görünmez bir virüs karşısında nasıl aciz kaldıklarını gördük, cüceleştiklerine şahit olduk. Bilimi ve teknolojiyi putlaştıran, yeryüzünde böbürlenerek yürüyen, kibirli insanoğlu, füzelerin, jetlerin, tankların, topların, tüfeklerin, kimyasalların yeri geldiğinde hiçbir işe yaramadığını bütünçıplaklığı ile gördü.

Biz aciz kullar olarak Allah’ın bu mesajlarını nasıl okuyup yorumlayacağız.

Önemli olan bu nokta.

Yüce Rabbimiz diyor ki:

İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor. (Rûm,30/41)

Ve son büyük çare ise dua, dua, dua.

Virüsü, modern dünyanın kana susamışlarına ve iman ettik deyip de yoldan çıkanlara bir ilâhî uyarı olarak görüp kendimizi sorgulayalım. Özeleştirimizi yapalım.

Günahlardan ve ahlaki zaaflardan arınalım.

Yüce Rabbimiz yine Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:

Andolsun ki senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından, belki yalvarıp yakarırlar diye onları darlık ve hastalıklara uğrattık.(En’am,6/ 42)

Ey Rabbimiz, başımıza bu musibetler geldi. Ama sen merhametlilerin en merhametlisisin.

Ya Rabbi!

Dünya imtihanımızı kolaylaştır, musibetler karşısında bilincimizi ve direncimizi artır, bizlere sabır ve metanet ver Allah’ım!

Bizlere taşıyamayacağımız ağır yükler yükleme Allah’ım!

“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!” (A’râf, 7/ 23)