Birleşmiş Milletler, 800 bin kişinin olumsuz etkilendiği ve en önemlisi de 10 bin kişinin hayatını kaybettiği Haiti’deki kolera salgınındaki suçunu istemeyerek de olsa kabul etti. On bin kişi, yeni 10 bin insan hayatını kaybediyor. Adamlar hata yaptığını kabul etmez zorunda kalıyor. Dile kolay tam 10 bin insan. İnsan bu, canlı insan yazıklar olsun size. Birleşmiş Milletlermiş. Yani menfaat grubu.
Olay şöyle gelişiyor; Haiti’nin başşehri Port auPrince’de 2010 yılında 200 bine yakın kişinin öldüğü deprem sonrasında yaşanan kolera salgını dolayısıyla 10 bin kişinin ölümüne, on binlerce kişinin hastalanmasına yol açmıştı. Sıkı durun; BM üssünün kanalizasyonun, nehre verilmesinden kaynaklandığı öğrenildi.
Bu BM var ya bu BM, bir de utanmadan bu güne kadar bu konudaki sorumluluğunu reddetti. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Kİmun ‘’BM salgının ilk ortaya çıkması ve koleradan etkilenenler konusundaki rolü daha fazla olmalıydı ve daha fazlasını yapmalıydı.’’ İfadelerini kullanarak işi basite indirmeye çalışıyor. 
Şimdi bu açıklama ile işin içinden hal aldığını göreceksiniz. Koleradan ölen Haitili ailelerin, 2011’de BM’ye dilekçe göndermiş ancak BM Hukuk İşleri Ofisinden yapılan açıklamada, iddiaların kanıtlanabilir olmadığı öne sürülmüş. Şimdi bu adamları ne yapmalı. Peki şimdi vicdanınızı mı rahatsız etti.? Tam 6 yıl sonra kabul etmek zorunda kaldınız ne değişti?
Evet işte siz busunuz. Yazıklar olsun. Şimdi ne yapsanız boş. Her şey kayda geçti. Hesabını verecek, hem de en ince ayrıntısına kadar, çatır çatır hesabını vereceksiniz. 
Neymiş efendim? Birleşmiş Milletlermiş.
Sıkıntıya düşen ülkelere yardım eli uzatırmış. Sömürünün başka bir adı Birleşmiş Milletler. Artık yeter dünyanın kanını eme eme bitiremediniz. Çünkü siz iyi niyetle yola çıkmadınız. Hep ince hesapların içinde oldunuz. 
Bakalım bu lekeyi nasıl temizleyeceksiniz? Biraz zor görünüyor. Neymiş BM’nin yeni çalışmasına göre; Haitili ailelerle görüşüp tazminat ödemeyi düşünüyorlarmış. Giden canlar gitti. Tazminat ödesen ve olur, ödemesen ne olur? Her şey zamanında adil davranmakla olur. İş işten geçtikten sonra ‘’zor dostum zor’’ derler adama. 
Püf noktası
Kula kulluğun zilleti
Bir insanın, ‘’Allah’tan korkmuyorum’’ (Haşa) deyip ilahi uyarılara aldırış etmemesi, tam bir cehalet ve gaflettir. Halbuki bu kimse, ‘’Menfaatin elden gidecek işimden olacağım, aç kalacağım’’ korkusuyla başka insanlar karşısında insanlığını, şahsiyetini ayaklar altına alır. Her ne denirse yapar, üstelik haram-helal dert dert etmez. Bir insan, Allah Teala’ya secde etmeye yanaşmazken bir lokma ekmek için basit bir kulun karşısında iki büklüm olması, dünyada yaşanacak en kötü zillettir. Ne kötü durumdur. Yani bir kimse tövbe edip halini düzeltmezse, ebedi ahireti de zillet içinde geçer.
Dört şey
Şu dört şey gözünün nurunu artırır: Kur’an-ı Kerim’e bakmak, anne ve babanın yüzüne bakmak, Kabe’ye bakmak ve alimlerin yüzüne bakmak. Şu dört şey de gözün nurunu azaltır. Aşırı tuzlu yemek yemek, güneş ışınlarına bakarak yürümek, düşmanın yüzüne ve basın üzerine aşırı sıcak su dökmek. Dört şey de vardır ki çok kalbi manan öldürür: Çok konuşmak, çok gülmek, çok yemek yemek ve haram yemek. Şu beş şeyde kalbi nurlandırır: İhlas suresini(devamlı)okumak, az yemek yemek, alimlerin meclislerine devam, onlarla birlikte olmak ve gece namazını çoğaltmak.