Türkiye, 14 Mayıs 2023’te Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin ikinci seçimini yaparken doğrudan Türk milleti tarafından yapılan “cumhurbaşkanı” seçiminin de üçüncüsünü gerçekleştirdi.

Türk milletinin doğrudan yaptığı Cumhurbaşkanlığı Seçimi olan 10 Ağustos 2014 seçimlerinde Erdoğan, tüm partiler karşısında olmasına rağmen yüzde 51,8 oy almıştı. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nde ve Cumhur İttifakı ile girdiği ilk seçimlerde de yüzde 52,7 oy almıştı. 14 Mayıs seçimlerinde ise seçim bu sefer ikinci tura kalmış olmasına rağmen aldığı yüzde 52,2 oyla seçimi kazandı.

14 Mayıs Milletvekilliği Seçimlerinde ise Cumhur İttifakı oy oranı yüzde 49,50 olmuş ve milletvekili sayısı 323 olarak gerçekleşmişti. Bu oy oranı 2018 seçimlerine göre yüzde 4,3 daha az gerçekleşti ve milletvekilliğinde de 21 daha az milletvekili sayısı çıktı. Eğer Cumhur İttifakı ortak liste ile seçime gitmiş olsa kuvvetle muhtemel yine aynı sayıda belki daha fazla milletvekili çıkarabilecekti. Ancak bu yöntem tercih edilmedi. Yine ittifakla gidilmiş olsa Yozgat, Kilis, Kütahya, Amasya gibi iller Cumhur İttifakı tarafından kaybedilmeyecekti. Buralara ilçelerden de dâhil edebileceğimiz onlarcası olabilir.

Ancak Gezi olayları, 17-25 Aralık sivil darbe girişimi ve 15 Temmuz FETÖ’nün hain darbe girişiminin ekonomimize olumsuz etkisi oldu. 2017 sonrasında döviz kurundaki artışlar, bu süreçte fırsatçılık yapan ve kırılganlaşan ekonomiyi iyice kırılgan hâle getiren Covid-19 küresel salgını, bunun yol açtığı tedarik zincirlerindeki bozulmaya ilaveten Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sürecinin enerji fiyatlarına ve diğer fiyatlara etkisini de dikkate alırsak birçok dış faktör oluştu. En önemlisi ise ‘asrın felaketi’ olarak nitelenen Kahramanmaraş merkezli depremlerin etkisi ciddi anlamda ekonomiyi kırılgan hâle getirdi.

17 Ağustos 1999 depremi sonrasında iktidarda olan partilerin en az oy kaybedeni olan MHP’nin bile oyları yarı yarıya düşmüştü. Oysa 7 Şubat depremlerinin, oy verme davranışına etkisi oldukça sınırlı kaldı. Hatta muhalefetin umut vermeyen tavrı karşısında seçmen Cumhur İttifakı ve Erdoğan’ı tercih etti. Bu tercihin birçok belirleyicisi vardı; Erdoğan’ın geçmiş icraatları, gelecekle ilgili vizyonu, savunma sanayisindeki gelişmeler bu çerçevede sayılabilir.

2018 seçimlerine giderken de 14 Mayıs 2023 seçimlerine giderken de ekonomik sıkıntılar vardı. Ancak seçmen ‘beka’ meselesi üzerinden baktığı için tercihini Cumhur İttifakı ve Erdoğan’dan yana yaptı.

2019 yerel seçimlerinde ve 2024 seçimlerinde ise seçmen hem ekonomik sebepler hem de Cumhur İttifakı’nın doğru adayları belirleyememiş olması sebebiyle başka partilere oy vermeyi tercih etti.

Başta Ankara olmak üzere aday tercihinin, İstanbul seçimlerine ve tüm Türkiye genelinde seçimlere etkisi oldukça yüksek oldu.

Tüm bunlarla birlikte ücretlerde adaletsizlik algısı, fiyat istikrarının sağlanamaması ve emeklilerin maaşlarının düşük kalması ve beklentilerin karşılanamaması; on ay önce AK Parti’yi tercih eden seçmenin bir kısmının tercihlerini değiştirmesini sağladı.

Elbette bu tercihlerde toplumda karşılığı olmayan adayların belirlenmesinin, sönük seçim kampanyasının da etkisi oldu.

Seçmen, 2019’da başta AK Parti olmak üzere hükûmete vermiş olduğu mesaj doğru algılanmadığı için 2024’te mesajını daha da ağırlaştırarak verdi.

Bu çerçevede bakılacak olursa mukayese edilen Anavatan Partisi’nin 1984 seçimi sonrası 1989 seçimlerinde aldığı kadar ağır bir mesaj olmadığı da anlaşılabilir.

Yani AK Parti ve Cumhur İttifakı’na seçmen ‘’Bizi duy! Beklentilerimizi karşıla, kendine çekidüzen ver!’’ mesajını daha net bir şekilde verdi.

Hâlâ AK Parti Hükûmeti ve Cumhur İttifakı’nın kendisine çekidüzen verip daha önce 2009 yerel seçimleri sonrası 2011 seçimlerindeki gibi, 7 Haziran seçimleri sonrası 1 Kasım seçimleri sonrasında olduğu gibi oy oranını yükseltme ihtimali olmakla birlikte; her geçen gün işinin daha da zorlaştığını söylemek mümkün.