Ne demişti Âşık Veysel;

"Aynı vardan var olmuşuz / Sen gümüşsün ben sac mıyım?”

Benzer bir yaklaşımı, eski-yeni tüm halk ozanlarında da görüyoruz.

"Bir anadan dünyaya gelen yolcu...”, “Kimi böyük, kimi böcek, kimi kul…"

sözleriyle verdi mesajını Neşet Ertaş.

*

Dünyanın yol olduğunu, üzerinde geçen zamanın kısalığını, yalanlığını, geçiciliğini vurgulayan nice sözler…

Her şeyin nüvesinin aynı olduğunu ifade eden metaforlar...

Çoğu zaman öylesine kulağa çalınıp giden mistik sözlerin satır aralarında, üzerine ciltler dolusu kitap yazılacak ince nüanslar...

Karbon, azot, fosfor, kükürt, hidrojen ve oksijen…

Tüm canlılar bu elementlerden ibaret... Kimi büyük, kimi küçük, kimi böcek, kimi insan…

Var olan her şey, aynı anadan-babadan olmaktan çok öte; aynı ham maddeden.

Şu hâlde hayvanı taştan ayıran “canlılık” iken insanı hayvandan ayıran şey ise “bilinçle şekillenen insanın sevgi, merhamet ve anlayış gibi yüce duygularla donatılmış olması” değil mi?

*

Tarih boyunca insanlık üç soru ile meşgul oldu.

Ben kimim?

Nereden geldim?

Nereye gidiyorum?

Kalan tüm sorular bu üç sorudan türeme.

Din diyor ki: Tüm insanlık aynı soydan geliyor. Bütün semavi öğretilerde bu böyle. Anne ve baba aynı.

Bilim diyor ki: Tüm varlıklar aynı maddelerden türeme: karbon, azot, fosfor, kükürt, hidrojen ve oksijen…

Gözle göremediğimiz derin uzaydaki gezegenler de Güneş de Dünya da ve Dünya üzerindeki canlılar da…

Öyleyse?

Nereden geldiğini ve nereye gittiğini bir kenara bırakırsak "Ben kimim?" sorusunun cevabı çok net değil mi?

Biriz ve tekiz.

Bu evrensel birliktelik, insanın kendi uzvunu reddetmesinin mümkün olmadığını gösterirken neden aynı öze sahip insanlar sadece renkleri veya doğdukları coğrafya farklı olduğu için birbirlerini ötekileştiriyor?

*

E bundan bize ne?

Tarih boyunca göç alan, göç veren Anadolu'da nasıl oldu da bunca ırkçılık peyda oldu?

2011'den beri Türkiye'de kitleleri "göçmen" tehdidi ile; "kuşatılma", "işgal edilme", "işinden ve aşından olma" korkusu ile ütmeye çalışıyorlar.

Bir nebze başarılı da oldular.

Anadolu bir göçmen beşiği âdeta.

Sanırım tarih var olduğundan beri üzerinde yaşayan, gelip geçen toplum sayısı tüm dünyadaki muadillerine göre katbekat fazladır.

Yol üstü çünkü; bağlantı noktası, köprü...

Bazen gelen hemen gitmiş, bazen bir süre konaklamaya karar vermiş.

Bazısı da "Burası benim!" diyerek yurt kabul etmiş.

Tarih boyunca gelip geçenlerin bir süre konduğu, sahip olanların da çok çok 80 sene hak iddia edeceği bir yurt.

Şeytan, şeytanlığını yapadursun da insan bu fitneye nasıl bu kadar kanıyor?

İnsan, aynı özden geldiği hâlde nasıl oluyor da sırf rengi farklı diye ve farklı bir ülkede doğdu diye birine düşman oluyor?

*

Hatta bir dönem Türkiye'de bestelenmiş fakat İsraillilerin de dinlerken gözyaşı döktüğü şarkılar dinledim.

Müslüman, Yahudi, Hristiyan, Hindu, Budist…

Aynı sözler, aynı öze sahip insanlarda aynı etkiyi bırakıyor.

İnsan, başkasını hor görürken aslında kendini hor görmüş olmuyor mu?