Çocukların büyüme ve gelişmeleri her yönden dengeli ve sakin olarak devam ederken, gençlik dönemine geçişte çok önemli bir dönüm noktası olan ergenlik dönemine girdiğinde, birden dengenin bozulduğu ve gencin ruh dünyasının değişikliğe uğradığı görülür. Sıkılganlık, kıskançlık, şüphe, vesvese vb. gibi duygular bu dönemde kişilerin uzak kalamadıkları hallerindendir. Bilhassa, Allah’ın varlığı, dinin muhtevası ve bir takım emirleri karşısında şüphe, kararsızlık ve çatışmalar, insan hayatında en çok bu dönemde kendilerini gösterirler.

Din psikolojisi açısından gençlik dönemi, hem “dinî uyanış, dine dönüş” ve hem de “dinî şüphe ve kararsızlık” dönemi olarak bilinir.  Gençlik, bir nevi belirsizlik, arayış ve şekillenme dönemidir. Ergenlik dönemi, gençlerin o ana kadar sahip oldukları bütün inançlarını, dinî anlayışlarını yeni baştan oluşturma sürecidir.

“Fırtına ve stres döneminin zorluklarını yaşayan genç için ‘din’, bir yandan çıkış yolu gösteren bir ‘yol haritası’ özelliği taşırken, öte yandan da sorunlarıyla başa çıkmada destekleyici bir işlev görür. Genç, din sayesinde yalnız olmadığını hisseder. Kendini yaratan bir gücün (Allah’ın) var olduğunu ve o gücün yardım edebileceğini düşünür. Din gence heyecan verir. Gencin kendisini yönetmesini ve çevreye uyumunu kolaylaştırır. Bütün bunlara ek olarak din, bireye denge ve hoşgörünün yanı sıra vizyon genişliği sağlar.”  Dengeli, huzurlu ve uyumlu bir ergen olabilmek için ‘inanç’, dinî açıdan kendine bir yön bulmuş olmak önemlidir.

Karşılaşabileceğimiz olumsuzluklarla baş edebilme imkânını ve her şeye rağmen hayatta kalabilme, mutlu ve huzrlu olma gücünü bize yalnızca Allah ve âhiret inancı verebilir. Bu inancın gereklerini gençlik döneminde yerine getirebilmenin ayrı bir önemi vardır.

Çünkü düzenli çalışma, anne-babaya, büyüklere ve çevreye saygı, hoşgörü sabır ve yardımlaşma, Allah. Peygamber ve insan sevgisi, kurallara uyma, doğruluk, inanç, ibadet ve güzel ahlâk sahibi olma bilinci, güzel erdemler bu dönemde kazanılır. Gençlik, çalışıp kazanma, evlenip âile kurma, insanlara yararlı olma ve Allah’a ibâdet etme bakımından hayatın en verimli çağıdır.

Hz. Peygamber de, kıyamet gününde arşın gölgesinde barınacaklar arasında, “Rabbi’ne ibadet ederek yetişen gençleri”  de sayarak, gençken dinî yaşamanın önemine işaret etmiş; başka bir hadisinde de, “İnsanoğlu, Kıyâmet gününde; gençliğini nerede ve nasıl harcadığından.... sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz” buyurarak, gençlik enerjisinin Allah’a kulluk ve insanlığa hizmet uğrunda değerlendirilmesi gerektiği mesajını vermiştir.

Dünyaya gelişimizin gayesi, Allah’ı tanımak ve ona ibadet etmektir. (Zâriyat, 51/56)  İnsan, beden ve ruhtan meydana gelen bir varlıktır. Bedenin maddi gıdaya ihtiyacı olduğu gibi ruhunda manevî gıdaya ihtiyaci vardır. Ruhun en önemli gıdası sağlam iman ve ihlâsla yapılan ibadettir.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de şu hadisi şerifinde dikkatimizi bu gerçeğe çekmektedir: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bil; ihtiyarlamadan önce gençliğinin, ölüm gelmeden önce hayatının, hasta olmadan önce sağlığının, meşguliyetten önce boş vaktinin, yoksulluğa düşmeden önce zenginliğinin kıymetini bil”  buyurur.