Doğuştan veya sonradan insanlar niçin engelli oluyorlar? Bunun sebebi nedir? Kur’ân’a baktığımızda insanların görme, işitme, duyma, konuşma, düşünme ve anlama gibi zihinsel veya bedensel engelli olmalarında temel iki faktörün olduğunu görüyoruz: İlâhî irade ve imtihan ile insanların ihmal ve kusurları. a) İlâhî İrade ve İmtihan İnsanların mallarına ve canlarına maddî veya mânevî isabet eden az veya çok her hangi bir musîbet ancak Allah’ın izni ve iradesi ile meydana gelir. Allah’ın izni ve iradesi olmadan bir kimsenin istemesi ve çalışması ile hiç kimseye kaza, bela, âfet ve musîbet isabet etmez. 7 Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet başa gelmez (Teğâbun, 64/11) anlamındaki âyet bu gerçeği ifade etmektedir. İnsanların başına gelen musibet ilâhî bir imtihan da olabilir: Yemin olsun ki sizi biraz korku, biraz açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz noksanlaştırmak suretiyle imtihan ederiz Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara, 2/155) Her can ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ve şer ile deniyoruz (Enbiyâ, 21/35) anlamındaki âyetler bu gerçeği ifade etmektedir. Aslında yaşamı ve ölümü ile insan sürekli imtihan halindedir. (Mülk, 67/2; Kehf, 18/7; Hûd, 11/7) Allah, musibetler karşısında insanların sabırlı olmalarını istemektedir. Sabredenleri müjdele. Onlar, başlarına bir musibet gelince biz şüphesiz (ki her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz derler.(Bakara,155-156) buyurmaktadır. Böylece Allah, hem insanların musibet ile karşılaşabileceklerini, hem de musibetler karşısında insanların nasıl tavır takınmaları gerektiğini bildirmektedir. Musibetlere sabretmek; Allah’a isyan etmemek, bir imtihan geçirdiğinin bilincinde olmak, hata ve kusurlarını gözden geçirebilmek, olayları metanetle karşılayabilmektir, yoksa musibetlere sabır, tedbir alıp çarelere başvurmamak anlamına gelmez. İnsanın sağlığını, canını ve malını koruması, tehlikelerden sakınması, tedbirli olması, yaptığını iyi ve sağlam yapması Allah’ın bir emridir. Bütün tedbirlere rağmen insan musîbete maruz kalabilir. (Ey Peygamberim! İnsanlara) de ki: Bize ancak Allah'ın yazdığı (takdir ettiği) şey isabet eder. (Tevbe, 9/51) Ne yeryüzünde ne de kendi canlarınızda meydana gelen hiçbir musîbet yoktur ki biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılmış olmasın. Doğrusu bu, Allah'a kolaydır. (Hadîd, 57/22) Bu âyetlerde; gerek yeryüzüne gerekse canlara isabet eden musîbetlerin önceden bir Kitapta, ilmi ilahinin nakşedildiği Levh-ı Mahfuzda yazılı olduğu bildirilmektedir. Allah'ın ilmi, geçmişi de geleceği kuşatmıştır. Doğumundan ölümüne kadar ömür boyu insanların ne yapacaklarını da, kâinatta neler meydana geleceğini de bilir. Bu bilgisine göre her şeyi önceden bir Kitapta yazmıştır. Her şeyin önceden bir Kitapta yazılmasının gerekçesini ise yüce Allah şöyle bildirmektedir: Elinizden çıkana, kaybettiğiniz şeylere üzülmeyesiniz ve Allah’ın verdiği şeyler ile sevinip şımarmayasınız. (Hadîd, 57/23) Bu âyette Yüce Allah, açıkça musibetler karşısında insanların üzülmemelerini, feryâd ü fîgan etmemelerini istemektedir. İnsanın, musibetler, Allah’ın takdiri ile olmuştur deyip sabırlı ve metanetli olması gerekir. Sabırlı olmak musibet karşısında tedbir almamak, musibetlerden sonra gerekenleri yapmamak anlamına gelmez. Biliyoruz ki, Allah çok merhametlidir (Fatiha, 1/2) ve insanlara zerre kadar zulmetmez. (Nisa, 4/40) Mala ve cana zarar veren musibetlerin meydana gelmesinde ilâhî irade, takdir ve imtihanın tecellisinde insanların davranışlarının etkisi de var mıdır? Kur’ân’a baktığımızda bu soruya evet diyebiliyoruz. b) İnsanların Hata ve Kusurları Musibetlerin meydana gelmesinde insanların kusurlarının da bulunduğunu yüce Allah, birçok âyette bildirmektedir. Mesela: Başınıza gelen her hangi bir musîbet kendi ellerinizin yaptığı (işler, kusurlar) yüzündendir. Allah yaptıklarınızın çoğunu aff ediyor (de bu yüzden size musibet vermiyor) (Şûrâ, 42/30) anlamındaki âyet, bu gerçeği açıkça ifade etmektedir. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı (Tevbe, 9/70; Hûd, 11/101; Nahl, 16/33, 118) buyurmuştur. Mümin insan da dünyada ilâhî yasalara, evrensel ve toplumsal kurallara uymazsa sözgelimi, sağlığına, gıdalarına ve temizliğe dikkat etmezse hasta olabilir, trafik kurallarına uymazsa kaza yapabilir, hastalık ve kaza sonucu sakat kalabilir. Burada kusuru insanın kendisinde araması gerekir. Mümin açısından bunu, her ne kadar Allah'ın izni ile meydana gelmiş ise de ilâhî bir ceza olarak düşünmek doğru değildir. 8 Afet, hastalık ve diğer musibetlerin sebeplerini araştırmak, imkân ölçüsünde bunları ortadan kaldırmak ve gereken tedbirleri almak temel görevimizdir. Özellikle karşılaştığımız durum bir hastalık ya da engellilik haliyse öncelikle bu durumla ilgili bilgi sahibi olmak gerekir. Zira çoğu zaman, farkındalık ve erken teşhis hayat kurtarmaya vesile olduğu gibi, muhtemel zarar ve kayıpları da asgariye indirir.