Dünyanın en zor işlerinden biri, geleneksel anlayışları, âdetleri ve alışkanlıkları değiştirmek ve terk etmektir. İnsanların, zihnindeki tabuları yıkmak ve putları kırmaktır. Yani bireysel değişim, bir zihniyet değişiminin ürünü ve bir düşünce inkılabıdır. İnsanların, düşünce ufuklarında bir açılım ve bir fırtına oluşturmak, arkasından da dünyaya bakış açısında bir değişim meydana getirmektir.
Fakat günümüz dünyasında, küresel ölçekte iletişim kanallarının devasa gelişmeler göstermesi, bilginin çok süratli artması, kullanılması ve bunlara ulaşımın kolaylaşması, bireylerde ve toplumlarda nefsani değişimin ve dönüşümünde hızlı olmasına yol açtı. Gelişme değişimi, değişim gelişmeyi tetikliyor. Bu değişme, siyasi yapıyı, kurumlarını, ekonomiyi, toplumsal dokuyu, kültürel değerleri, ilişkileri,ahlâkî tutum ve davranışları beraberinde değişime uğratıyor. Fakat bu hızlı değişim ve dönüşüm nereye doğru gidiyor?
İslâmî hedeflere ulaşmanın yolu da, toplumsal olarak değişim ve dönüşümden geçmektedir. Bu da, bireysel değişim ve dönüşümden başlar. Aileden geçer, toplumda devam eder ve nihayet
devlette tamamlanır. Bunun için öncelikle bireyi, fıtratına uygun tevhid merkezli bir değişimle ona ters düşmeyecek bir duruma getirmek ve olgunlaştırmak olacaktır. İslâm, toplumların bu yönde,
değişim ve dönüşümden yana olduğunu öngörmektedir ve desteklemektedir. Tevhid merkezli bir değişim için, tereddütsüz, kuşkusuz, itirazsız inanmak ve teslim olmak gerekir.
Resulullah Muhammed (s.a.s.), hem Mekke’de, hem de Medine’de müşriklere, tevhid merkezli İslâm’ı tebliğ etmiş ve onlardan kendilerini bu yönde değiştirmelerini istemiştir. İnsanları değiştirerek, yepyeni bir insan tipi oluşturdu. Bunun akabinde, siyasî, sosyal, hukukî ve ekonomik alanlarda da büyük bir değişim yaparak yepyeni bir yaşam tarzı geliştirmiş ve yepyeni bir dünya kurmuştur. İnsanlık tarihinde de yepyeni bir dönem başlatmıştır.
Yalnız Resulullah (s.a.s.) değil, bütün Peygamberlerin mücadelesi, insanları ve toplumları tevhid merkezli bir dönüşüme davet etme mücadelesidir.
Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet, tevhid eksenli değişimlerden yanadır. İslâm, neyin değişip neyin değişmeyeceğini hükümleri ve kuralları ile açıkça ortaya koymuştur. İnancımız, İslâm’ın bu değişmez
ve evrensel değerleri etrafında erdemli, kâmil ve sürekli bir değişimi ister.
“İki günü bir olan ziyandadır.” (Aclûnî /Deylemî) Hadisi bunu en güzel bir şekilde ifade eder. İslâm Dini cihadı, dinamizmi, çalışmayı ve mücadelecibir yaşam tarzını sürmemizi önerir. Kur’ân-ı Kerîm, insanlara sürekli akletmeyi, amellerini, hareketlerini ve davranışlarını sorgulamasını emreder. Bir insan, kendisini olduğu gibi doğru kabulederse değişime ihtiyaç duymaz. Ama kendisini her zaman hata edebilir, yanılabilir, yanlış ve eksik taraflarının olduğunun farkına varabilirse, değişime ihtiyaç duyar ve eksikliklerini gidermeye, yanlışlıklarını düzeltmeye çalışır.
Müslüman toplumlar, kültür emperyalizminin ve küreselleşme olgusunun getirdiği risklere, saldırılara ve olumsuzluklara karşı ancak tevhid merkezli değişim ve dönüşümler sayesinde, savunma mekanizmalarını harekete geçirebilir ve değerlerini koruyabilir.
Değişimler, her zaman insanları, doğruya, güzele ve tekâmüle götürmez. Tevhid merkezli değişim ve dönüşüm hareketleri dışındaki değişim ve dönüşümler, dinde bozulma, tahrif, ifsad ve uzaklaşma hareketleridir. Buradan anlıyoruz ki, değişim ve dönüşüm hareketleri, olumlu ve olumsuz olarak ikiye ayırabiliriz. Olumlu değişim hareketleri, İslâm’ın istediği tevhid merkezli değişim hareketleridir.
Bir daha ki yazımızda tevhidden uzaklaşan olumsuz değişim hareketine örnek olarak demokraside değişimi yazmak umuduyla.