31 Mart 2024 seçimlerine gelinen süreci bir önceki yazımızda biraz tahlil ettik. Peki, bundan sonra siyaset nasıl şekillenecek, biraz da o konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunacağız.

2017’den beri Türkiye’de yeni bir siyasi parti ihtiyacı var mı? Bunu Optimar Araştırma ekibi ile ölçmüştük. İYİ Parti siyaset sahnesine çıkmadan önce yapılan araştırmalarda “Yeni bir partiye ihtiyaç var.” diyenlerin oranı ortalama yüzde 27 civarında idi. İYİ Parti kurulup hatta 2018 seçimlerine girdikten sonraki şubat ayında yapılan Türkiye’nin Nabzı araştırmasında “Yeni bir partiye ihtiyaç var mı?” sorusuna verilen “Evet!” cevabının oranı yüzde 35’e çıkmıştı. Burada Optimar Araştırma’nın 2-5 Nisan tarihleri arasında CATİ yöntemi ile yapılan Türkiye’nin Nabzı araştırmasında “Sizce yeni bir partiye ihtiyaç var mı?” sorusuna “Evet” cevabı verenlerin oranının yüzde 42,8 olduğu görülüyor. Bunların partilere göre dağılımı ise yüzde 37 AK Parti, yüzde 39,3 CHP, yüzde 52,7 MHP, yüzde 47,7 İYİ Parti, yüzde 56 DEM Parti ve yüzde 43,8 YRP. Görüldüğü üzere YRP seçmeni de “Yeni bir partiye ihtiyaç var.” diyor. Buradan onların da partilerinden çok memnun olmadıklarını ve aidiyetlerinin yüksek olmadığı anlamı da çıkar.

Buradan hızlıca partilere bakacak olursak;

CHP, 31 Mart seçimlerinde 1977’den beri ilk kez bir seçimlerde birinci parti oldu. Üstelik, bu durum da partinin en dağınık görüntü verdiği bir dönemde oldu ki o açıdan oldukça şaşırtıcı idi. Yine dikkat çekici bir sonuç da Afyonkarahisar, Kilis gibi hem AK Parti hem de MHP’nin güçlü olduğu illerde seçimi CHP’nin kazanmış olması, bu oldukça önemli bir başarıdır. CHP’nin yeni genel başkanı Özgür Özel’in, Türk milletinin oyları ile seçilen Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir iletişim kanalı açmış olması da oldukça önemlidir.

Peki CHP gelecek genel seçimlerde de birinci parti olabilir mi? Pek kolay olmamakla birlikte o da önümüzdeki dönemde izleyeceği politikalara bağlı diyebiliriz.

İYİ Parti’ye bakacak olursak; 14 Mayıs seçimlerine giderken “Bu seçimler İYİ Parti’nin göreceği son seçimler.” demiştim. 31 Mart’ta İYİ Parti’nin varlığı sahada hissedilemedi. Kılıçdaroğlu’nun kurduğu “altılı masa”dan kalkıp tekrar oturması da ciddi anlamda pozisyonunun sorgulanmasına sebep oldu. Üstelik o dönemde masadan kalkarken İYİ Parti’den istifa edip yeni parti kurma hazırlığı içinde olan Yavuz Ağıralioğlu gibi “PKK’nın gölgesi düşen bir masada olmam!” gibi bir açıklama da yapılmadı. Buna bir de yerel seçimlerde tabanı CHP ile iş birliğine iyice alışmışken ayrı girmesi, tabanının iyice CHP’ye kanalize olmasını sağladı. İYİ Parti’den istifa eden Ümit Özdağ’ın Zafer Parti’sini kurması, Yavuz Ağıralioğlu’nun yeni bir parti kurma çalışmaları içerisinde olduğu gerçekliği de var. Yapılacak olan kurultayda kim genel başkan olursa olsun İYİ Parti’nin misyonu tamamlanmak üzere. Dolayısı ile de cazibe merkezi olması da çok mümkün değil.

MHP’ye de bakacak olursak; Alparslan Türkeş’in vefatı sonrası Devlet Bahçeli’nin oldukça uzun süren bir genel başkanlığı var. Bahçeli, 3 Kasım 2002’de seçim kararı alınmasından başörtüsü meselesi ve Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi gibi birçok önemli meselede belirleyici isim oldu. Her seçim öncesi oy oranları üzerinden spekülasyon yapılsa da siyasette yüzde 10 oy oranını koruyarak belirleyici rolünü sürdürecektir. MHP’yi değerlendirirken de oy oranı üzerinden ziyade ‘özgül ağırlığı’ üzerinden değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır.

AK Parti tekrar toparlayabilir mi?

AK Parti, bazı seçimlerde oy oranlarını düşürse de sonrasında tekrar yükseltebilen -kendini yenileyebilen- bir parti. Ancak daha önce hiç ikinciliğe düşmemişti.

Şimdi ilk kez ikincilikle karşı karşıya. Geçmişteki gibi seçmenin mesajını gerektiği şekilde okuyamazsa toparlanma ihtimalinin oldukça zayıf olduğunu söyleyebiliriz.

Optimar’ın araştırmasında “Seçim sonuçlarına göre Kabine’de köklü bir değişiklik olması gerektiğini düşünüyor musunuz?” sorusuna “Evet” diyenlerin oranı yüzde 75,1. Bunların parti dağılımına bakıldığı zaman AK Parti seçmeni içerisinden yüzde 64,4, MHP seçmeni içerisinden yüzde 83,6 ve Büyük Birlik seçmeni içerisinde ise bu oran yüzde 100 olarak görülüyor. Yani Cumhur İttifakı tabanı, Kabine’de değişim istiyor.

Ayrıca önceki dönem İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ilişkin ‘itibarsızlaştırma’ çabalarının oldukça ‘organize’ işler olduğunu da söyleyebiliriz. Süleyman Soylu ile ilgili birilerinin kafasında soru işareti oluşmuş olsa da yıpratılan aynı zamanda AK Parti oldu.

14 Mayıs 2023 seçimlerinde ‘yerli ve millî’ söylemlerle seçimler kazanıldı. Şimdi bakıyoruz ki bazen sanki iktidara ‘küreselci’ bir ekip gelmiş gibi kafa karışıklığının AK Parti’ye kesilen faturayı da ağırlaştırma ihtimali yüksek

AK Parti Genel Merkez yönetiminin değişimini de bekleyen bir kitle var. Burada da aday belirleme süreçlerinde aktif rol alanlar ve aday belirleme sürecine müdahil olanlara ilişkin kabarık bir fatura olduğunu söylemek mümkün.

AK Parti’nin bu süreçte nasıl bir siyaset izleyeceğinin oldukça önemli olduğunu söyleyebiliriz. Değişim olacak mı? Değişim olacaksa nasıl bir değişim olacak? Bunların hepsi belirleyici olacak.

Diğer taraftan, seçmenin AK Parti’ye bir ‘sarı kart’ gösterdiğini bunun bir ‘kırmızı kart’ olmadığını net olarak görebiliyoruz.

Seçmen, daha önceki verdiği mesajların gereği yapılmadığı için şimdi ağırlaştırarak aynı mesajını yineledi.

AK Parti lideri ve hükûmetin başkanı Erdoğan’ın atacağı adımlar hem kendisinin hem de partisinin geleceği açısından oldukça belirleyici olacaktır.

Türkiye’de seçimlerde belirleyici kitle ‘milliyetçi’ seçmendir. Milliyetçi seçmenin tercihi de iktidarı belirler. Nitekim son beş altı yıldır seçimlerin belirleyicisinin ‘milliyetçi seçmen’ olduğunu söylüyorum. Yani, bazılarının iddia ettiği gibi HDP ve DEM bloku seçmeni değil belirleyici olan. Zira bu kitle PKK elebaşıları nereyi işaret ederse oraya gidip oylarını veriyorlar. 14 ve 28 Mayıs tarihlerinde yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimlerindeki tercihleri ile bunu net olarak görebiliriz.

Milliyetçi seçmen ise özellikle 2018 seçimleri öncesi İYİ Parti’nin kuruluşu ile farklı farklı partileri tercih etmişlerdir. 14, 28 Mayıs ve 31 Mart seçimlerinde Zafer Parti’sinin aldığı oy bunu gösteriyor.

Yavuz Ağıralioğlu’nun kuracağı parti, bekleneni verebilir mi?

Yavuz Ağıralioğlu’nun kuracağı partiyi bekleyen bir kitle var. Kuvvetle muhtemel başka aktörler de çıkacaktır. Ağıralioğlu’nun siyasette boşluk olduğu düşüncesi ile milliyetçi bir merkez inşa süreci içerisinde bir çabası olacaktır. Bu kurulacak yapı içerisinde kuvvetle muhtemel farklı kesimlerden isimler de olacak.

Etkisini ve genel siyaset felsefesini gördükten sonra daha sağlıklı bir tahlil yapılabilir.

Toparlayacak olursak; AK Parti kendisini ve ekonomiyi toparlamazsa önümüzdeki dönemde İmamoğlu ve Yavaş isminden birisini cumhurbaşkanı olarak görebiliriz.

Diğer taraftan, Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde 50+1 uygulamasının da tartışılacağı bir anayasa değişikliği de gündemde olacaktır.

Türkiye’de siyasetin ciddi anlamda dış politika ile de ilgili olduğunu göz önünde bulundurarak siyasetteki değişimleri hep birlikte göreceğiz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılında Türkiye hem “Türkiye Yüzyılı” hem de “Türk Yüzyılı” inşa potansiyeline sahip bir kavşakta, burada da siyasal söylem ve aktörlerin tutumu oldukça belirleyici olacaktır.