Fitne tohumlarının filizleri yavaş yavaş yükselmekte. Şu an aydınlık yolumuza tikenler atılmakta. Fitne çukurları kazılıyor, algı barikatlarına gençler çekilmekte… Özgürlüğümüze molotof ve taş atanlar yüksek kürsülerden bölünme çığlıkları kendilerini soysuz ve asi bir o kadar da düşman fikirlere esir bırakmış kimliğini yitirmiş beyaz önlüklü keleşli eğitimli militanlar… Ayrı şeytanların aynı kâğıda imza attığı bir dönem. Gece yuvasından küçücük bir bebeği ve vatan evladını alan caniler hep aynı kâğıda imza atmakta. Daha dün kuş ve çocuk seslerinin tezgâhtarların sesini bomba ve silah seslerine bürüyenler… Yaşlı bir teyzeyi esir tutan zavallı fikirler! Tüm kaynakları bölünme hizmetine veren kendilerini öncü tanıtanların hepsi de aynı kâğıda imza atmakta!
Dün meydanlarda halkına vaadler verenler bugün ise halkına kıyım ve yıkım yapan terörün siyasallaşmış kolu! Hep aynı kâğıt sayıları o kadar çok ki o kadar gizli dövüşüyorlar ki o kadar yüzsüz büyük bir inşanın önüne barikat kurmaktalar… En büyük düşmanlarımızla en gizli antlaşmalarını yapmaktalar. Bugün İstanbul’un fethini hazmedemeyenlerle Kur’an’ın hükmünü kabul etmeyenler… Abdülhamid den beri yıkım halindeler ve hala yıkıyorlar! En kritik noktalarda yuvalanmış fitne salgılıyorlar. Dört bir yana insanların hayırlarına da çöreklendiler. Kirlettiler o hayrı hıyanetin yolunda. Bir tohum bir hizmet yükselse aynı yıkıma imza atarlar! Dört koldan bahane ararlar küfre alışkın fikirleri yakalarlar iterler hayrın ve selametin üzerine. Çamurlu yüz bulmak zor değil! Onlar aynı bataklığın ürünü! Hep aynı yerde buluşurlar, aynı gölgede aynı çöplükte! Önce beyinler yıkanıyor sonra övgüler sonra çamura itiliyor… Sonrası da malum… Hüzün ve hazin boş bir amaç uğruna bir hayal uğruna sormadan sorgulamadan kendilerini etrafını ateşe veriyorlar yakıyorlar… Yanıyorlar, izliyor ”yürü” diyor kürsülerde… Lüks plajlardakiler ”Yürü” diyor kimin umurundasınız… Sırada yıkanan beyinler… Siz yanarsanız yanın kime ne biz çok daha hain ortaklar buluruz! Aynı kâğıdı imzalarız! Siz ölün, çamura saplanın ama yeğeniniz mi olmuş, kuzeniniz mi uzaktan akrabanız mı bize ne. Biz böyle iyiyiz… Bir ara toplanır sokaklarda alanlarda yürüyüş de yaparız takım elbiselerimizle… Siz gizlenin, saldırın, aman ha öyle söz verdik, öyle imza attık aynı kâğıda… Şişirme vaatleri sıralanmış soysuz kişiliklerin sefil yolcuları, üç kuruşa satmışlar bedenlerini. Canlı bomba olmuşlar hep hazır fitilleri, barutlaşmış fikirler, mekân mekân gezinir, insanlığı unutmuş Siyonist köleleri… Birçoğunun cesedi çürümüş bir kayalıkta, birçoğunun mezar taşı yok! Kaçamazsan öldürülürsün. Öyle ucuz bir beden yalanla süslenmiş, yalan bir davanın ucuz bedeni sürekli mızraklamakta memleketi. Kim bilir anası hasretle yolunu gözler, onunla ilgili hayalleri vardır. Ocağı tütsün, çorbası pişsin, memlekete hayırlı olsun.
Birçoğunu gurbete gidiyor. Yalanla çekip almışlar kucağından çocuğunu. Çok güzel bir hayat sürüyor yalan ile… Kim bilir ölmeden görmüşmüdür anayı. Ana bilir mi mezarını.  Bilir mi o ana kaç anayı ağlattığını. Oğlunun insanlıktan çıkarılıp bir caniye dönüştürüldüğünü bilir mi o ana.
Davayı biliyordur dön dese dönmeyeceğini. Gören gözlerine mil çektiklerini, onu duyan kulaklarını tıkadıklarını, ona giden ayaklarını zincirlediklerini bilir o ana. Ölümüne giden bir hedef belirlendiğini. Kiminin babası 9 katlı bir inşaatta güneş altında kum çekiyor. Terliyor yüzü, siliyor alın terini, harçlı gömleği ile bakıyor memleketine doğru… Sonra asılıyor ipe. Kolay mı? Evde aş bekleyen, okulda; ayakkabı, önlük… Nerden bilecek oğlunun bir kıyıma bir yıkıma aracı olduğunu… Nerden bilecek bir mağaraya sıkıştırıldığını, nerden bilecek yaralanınca ekibini zor duruma bırakacağı için öldürüldüğünü, nerden bilecek evladının canının o kadar ucuz olduğunu… Bilmiyordur.
Karanlık bir dönemden geçiyoruz. Sarmaşık fikirlerle sizi aşağıların aşağısına çekmek istiyor… Siz siz olun doğruya sarılın…