Bugün metrobüste yaşadığım bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum sevgili okurlarım...
Arap bir arkadaşımla metrobüste çoğunlukla İngilizce, zaman zamanda Türkçe konuşarak şen şakrat yolculuk ediyoruz. Metrobüste neredeyse boş sayılacak kadar yolcu var. Ben oturuyorum arkadaşım da hemen yanımda ayakta duruyor.
 45-50 yaşlarında bir bayan hemen yan tarafımızda dikilmiş, bizi dinliyormuş.
 Sebebi az sonra anlaşılacakmış...
Meğer hanımefendi arka tarafta boş koltuklar dururken, ayakta yolculuk etmeye boşuna katlanmıyormuş. Bize laf söylemeye gelmiş.
Biz kendi aramızda konuşurken ‘’Doldular ülkemize peçeliler!’’ diye bir ses işittim. Hemen dönüp sesin sahibine baktım. Bize hiç yüzünü çevirmeden, direk karşısına bakarak konuşuyordu. 
Arkadaşımın baş örtüsüne hakaret etmeye başladı.  ‘’Pardon, Hanım efendi bir şey mi söylediniz?’’ dedim. Beni hiç duymamış gibi yapıyordu. Bu defa  Araplara hakaret etmeye başladı. Sesimi yükselterek ve gereken vurguyu yaparak tekrar sordum: ‘’Hanımefendi, bir derdiniz mi var?’’ 
 ‘’En sevdiğim et domuz etidir!’’ diye bağırdı. Kurduğu bu cümleyi yüksek bir sesle bir defa daha tekrar etti.
Eyvallah, afiyet olsun!..
Sen kendini, kendi pisliğini yiyen bir hayvanın etini yemeye layık görüyorsan, layıksındır zaten...
Neyse efendim, bu cümleden sonra  kendimi tutamayıp güldüm. Düşündüm ki  teyzenin akli dengesi pek yerinde değil, sıyırmış... Akli dengesi yerinde olmayan bir insana da laf yetiştirmek, bana yakışmazdı. O yüzden kollarımı bağlayıp ‘’Sana da söylediklerine de kapalıyım.’’ mesajını vererek arkadaşla konuşmaya devam ettim. O arada arkadaşım ‘’Neler olduğunu’’ sordu. Dilim döndüğünce, uygun bir şekilde  anlatırken ben ‘’İnsan kendi dilini konuşmalı’’ dedi kendileri bu defa. 
Ya sabır! Hiç oralı olmadan, arkadaşımla konuşmaya devam ettim. Bir kere  benden yaşça büyük.
Ve ailemden aldığım bir terbiye var. ‘’Büyüklere saygısızlık yapılmaz!’’
Ben, bize saygısızlığın en alasını yapan bu şahsa sırf aldığım terbiye ve görgü gereği susup cevap vermezken, bu bayan  susmamdan cesaret alarak bu defa İslamiyet’e, ardından Osmanlı Devleti’ne saldırmaya başladı. Yazık! Gerçekten kızılması değil, acınması gereken bir durumdaydı.
Allah-ü Teala sevmediği kuluna sevdirmiyordu, bildirmiyordu kendisini... İstemediği kuluna vermiyordu hidayet! Kızmadım, kızamadım, üzüldüm.  Onun içler acısı haline üzülürken ben, baş örtülü olanların cahil olduklarını ima etmeye başladı bu defa... Tam iki yabancı dil bilen, kimya mühendisi arkadaşım, sırf başı örtülü olduğu için, Müslüman olduğu için, arap olduğu için, onun gözünde cahil sınıfına giriyordu. Aynı zamanda onunla konuştuğum için, arkadaşlık yaptığım için beni de cahil sınıfına sokuyordu.
Sabırla  susan ben, bu imasından sonra kendisine dönüp şöyle söyledim: ‘’Size dönüp cevap vermiyor olmam; sizin söylediklerinizi ve sizi kale almıyorum, size ve söylediklerinize değer vermiyorum anlamı taşır. Daha Türkçesi söylediğiniz şeyleri cevap vermeye değer bile bulmuyorum. Ayrıca yaşınıza saygı duyuyorum. Fakat görüyorum ki ben sustukça; siz susmamdan cesaret alarak ısrarla saldırmaya devam ediyorsunuz. Ve benim suskunluğumu ‘bana cevap bile veremiyor!’ olarak algılıyor, yada korktuğumu zannediyorsunuz. Şunu bilin ki ben Allah’tan korkmayan birinden korkmam! Merak etmeyin ben size ve sizin gibilere  cevabımı vereceğim, fakat burada değil, köşe yazarıyım, köşemden vereceğim.’’ dedim. Ve ekledim: ‘’Edepli edebinden susarmış, edepsiz ise ben susturdum sanarmış.’’
Teyzem bir afalladı, bir afalladı... Benden böyle bir çıkış beklemiyordu zira... Bizim cahil olduğumuzu iddia eden teyze, beynimi yakan, zeka sınırlarımı zorlayan türden bir cümle ile bana yanıt verdi:
‘’Köşe yazarıymış, köşe yazarı olsan ne olacak, düzeltemediniz bir Türkiye’yi. Yaz bakalım yazda sana da gönderelim baş harfi ‘M’ son harfi ‘T’ olan şeyi... 
 Tabii bu  bir filim sahnesi olsaydı  hemen arkadan bir fon müziği gelirdi, bu tehditten sonra...
‘’Cendere’’ gibi bir fon müziği gelmeyince ‘’korku havasına’’ giremedim ben açıkçası... :)) Sonra geçip karşı taraftaki arka koltuklardan birine oturdu. Ve (Açın cendereyi) ‘’Çözebildin mi bulmacayı? Baş harfi M son harfi T ‘’ dedi, ekolu ve derin bir ses tonuyla...
 Şimdi eve geldiğimden beri bu baş harfi ‘’M’’ son harfi ‘’T’’ ile biten, ne gönderecekler merak etmekteyim, sevgili okurlarım... Bir kaç kişiye sordum, onlarda çözemediler bulmacayı...
Ciddiyete dönersem; kilişe cümleler kurmak istemiyorum. Sadece şunu söylemek isterim; Herkes birbirinin inancına, giyinişine saygı göstersin!.. 
Artık... Lütfen! 
BİRAZ  İNSAN OLUN, OLAMIYORSANIZ İNSAN TAKLİDİ YAPIN!!!
O hala kendi kendine söylenirken, biz metrobüsten indik. Arkadaşım benden üç durak sonra inecekken yanımda indirip, arkasından gelen metrobüse bindirdim.  
Bunu yaptırmaya ne hakkın vardı?
Bana vuracak başka yer bulamadığı için ‘’Kişi kendi dilini konuşmalı!’’ diyerek saldırdı.
Adım gibi eminim ki bir  İngiliz ile konuşuyor olsaydım, kesinlikle böyle bir tepki vermeyecekti. Benim İngilizce konuşmam değildi sorun ettiği şey! Yanımdaki arkadaşımın Müslüman bir arap olmasıydı problem! 
 Hadi bu teyzenin iki-üç tahtası eksikti diyelim (Bunu kurduğu cümlelerine dayanarak söylüyorum.) Onun zihniyetinde olup, sırf İslamiyete olan  düşmanlığı yüzünden, insanları rahatsız eden saygısızlar yok mu hiç çevremizde? 
 Ne diyelim Allah onları ıslah etsin!..
 Yalnız ben bu başı ‘’M’’ ile başlayıp ‘’T’’ ile biten bana DA gönderecekleri şeyi hala bulamadım... Artık başka kimlere gönderdilerse...
 Bu konuda bana yardımcı olursanız sevinirim değerli okurlarım...
Benim aklıma MİT geldi bir tek.. Başka ne olabilir?
Bilen, bulan yazabilir mi lütfen? ;))