Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: “Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama’, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir ‘çoğalma-tutkusu’dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir.” (Hadid, 57/20)

Yukarıdaki âyet, inananları ciddi manada hem irşad etmekte hem de uyarmaktadır. Mal ve evlat çoğaltma yarışı olarak tarif ve tasvir edilmektedir. Âhirete inananların ya da inandığını söyleyenlerin, âhirete inanmayan ya da umursamayan veya ciddiyetini kavramayanlar gibi, dünyanın cazibesine kapılmaları, sınırsız bir şekilde servet yığma peşinde olmaları, zevk, keyif içersinde görkemli bir hayat sürdürmeye özenmeleri kınanmaktadır. Dünya hayatı fani, âhiret hayatı ise bâkidir. Bu sebeple dünya hayatının nasıl bir hayat olduğunu, bizleri yaratan Yüce Rabbimiz en iyi bilir. Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulur “Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.” (Kehf, 17/46) Görülüyor ki, dünya hayatı gelip geçici bir zevk ve imtihandan başka bir şey değildir.     

Dünya hayatının cazibesi

Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Nefsânî arzulara, özellikle kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı aşırı düşkünlük insanlara süslü/cazip gösterildi. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.” (Âl-i İmrân, 3/14) Görülüyor ki, dünya hayatı gelip geçici bir zevktir. Dünyanın cazibesine ve çekiciliğine kapılan ve ölüm ötesi bir hayat için hazırlık yapmayan insanlar, şiddetli bir şekilde ikaz edilerek onlar hakkında Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur: “İnkârcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması sakın seni aldatmasın. Azıcık bir menfaattır o. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir.” (Âl-i İmrân, 3/196-197)

İnsanlar, dünya hayatının cazibesi, çekiciliği ve güzelliği karşısında, kimi zaman nefislerinin isteklerine karşı çıkmayarak, yaratılışlarının nedeni olan asıl görev ve sorumluluklarını unuturlar. Dünyanın kendilerine sunduğu fırsat ve imkânları değerlendirme gayesi ile zevk ve sefa içerisinde bir hayat sürmeye başlayan bazı kimseler, dünya hayatının geçici zevkleri peşinde koşarlarken Rablerinden kendilerine gönderilen ilahi mesajın hükümlerini önemsemez ve görmezden gelirler. İnsanlar, hayatın anlamını, dünya hayatına neden geldiklerini, burada neler yapmaları gerektiğini, bu hayatın sonunda kendilerini nasıl bir akıbetin beklediğini hiç düşünmez, kulluk görev ve sorumluluklarını Rab’lerinin kendilerinden istediği ölçüde yerine getirmezler.

 Dünya hayatından başka bir şey düşünmeyenler, dünyanın tüm imkânlarından yararlanırlar, istediklerini yerler, içerler ve çeşitli yerlere giderler, gezerler, tozarlar ve dünya haytında zevkli, keyifli bir hayat yaşarlar. Onların makamları, mevkileri, zenginlikleri, parıltılı, lüks ve şaşalı yaşantıları, mü’minleri aldatmamalı, onların bu yaşantısına imrenmemeli, çünkü İslâm’a aykırı yaşantıların geçici ve sonunun perişan olacağını âyetlerden anlıyoruz. “O yaşatıldıkları zevk-u sefa kendilerine hiçbir fayda sağlamaz.”( Şuara, 26/207)”Artık kim taşkınlık edip-azarsa, Ve dünya hayatını seçerse, Şüphesiz cehennem, (onun için) bir barınma yeridir.”(Naziat,79/37-39) “Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulanlar ve bizim âyetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak.” (Yunus, 10/7)  Yaşadıkları bu dünyayı gerçek sanıp âhireti unutmalarının ve sadece nefislerinin isteklerini karşılamaya çalışmalarının en önemli sebeplerinden biri, âyette bildirildiği gibi “akıl erdirememeleri”dir. (Mâide, 5/103) Bu yüzden tüm yaşamları, olaylara bakış açıları ve değer yargıları da neredeyse tümüyle dünyaya yöneliktir. Dünya hayatının sadece zahiri yönünü görür, gerçek amacını kavrayamaz, âhireti ise tamamen unutmuş şekilde yaşarlar. Allah Kur’an’da bu insanlar için şöyle bildirir: “Onlar, dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır. Kendi nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında olanları ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre (ecel) olarak yaratmıştır. Gerçekten, insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkâr ediyorlar.” (Rûm, 30/7-8) Bu âyetlerden de açıkça anlaşıldığı gibi, dünya hayatının geçici cazibesine kapılıp kulluk görevlerimizi ihmal etmemeliyiz. Çünkü dünyadaki imkânlar bir imtihan gereğidir.