Radyo yayıncılığını, önceleri, tüm gün çocuk bakımı ile uğraştıktan sonra, sonraları da oğlu okuldayken gün ortasında yapmış. Başka bir ifadeyle, anneliğini tam yapabilmek için kariyerini buna göre planlamış. Eğer, doğru yapma kararlılığı gösterilirse bunun kolayca başarılabilecek bir şey olduğunu eserleri ile ispatlamaya çalışmış.Kısaca annenin ve aile sevgisinin odakta olması sayesinde hayatın mutlu olduğunu söylüyor.

Üniversiteli genç bir kız Venker’in imza gününde kendisini niçin akademik unvanları ile tanıtmadığını sorar. Niçin başarılarından önce anneliği ile kendisini tanımladığını, hâlbuki üniversitede kendisinden akademik başarılarından dolayı çok bahsedildiğini söyler.  Öğrencisine; oğlunun annesi olmanın en ödüllendirici bir başarı olduğunu anlatıyor ve anne olmanın verdiği çok güzel duyguları yaşaması gerektiğini ifade ediyor.

Çocuklarımızı yabancıların bakımına emanet etmenin niçin kabul edilebilir bir şey olmadığını “iki gelir tuzağı” kitapları çok güzel bir şekilde anlatmaktadır. Bu hanımefendilerin insanlığa, ailelere, evliliklere ve kadınlara katkısı çok büyüktür.

Bizden yalan söylememizi isteyen bir seküler yaşam biçimi dayatılmaktadır. (Seküler yani modern ve sadece dünya için yaratılmaya inanmak). Bu kültürde hakikati söylemeye çalışanlar ne yazık ki “9 köyden kovulmaktadırlar”. Çocuklarla kariyerler arasındaki çatışma mutsuzluk pahasına da olsa daima kariyeri öne çıkarmaktadır.
Bu yazının öncelikle hitap ettiği kadınları üç grup içinde değerlendirebiliriz:

1. Şu an evde çocuklarıyla birlikte olan ve yapmakta oldukları işe dair desteğe ihtiyacı bulunan anneler.

2. İşlerini bırakıp bırakmama hususunda çatışma yaşayan veya iş-aile hayatları çekip çevrilemez hâle gelen anneler.

3. Henüz anne olmayan, ancak vakti geldiğinde işle aileyi nasıl dengeleyeceklerini bilmek isteyen kadınlar. 

Ülkemizde “iş ile evi birlikte götürme” kavramı, göklere çıkarılmaktadır. Fakat çocukların ihtiyaçlarının yetişkinlerin heves ve arzuları ile çatıştığı gerçeğini unutmamak gerekiyor. Kadınların aile ve işi bir arada götürebileceği, zorlu kariyerleri sürdürebileceği, harika çocuklar yetiştirebileceği ve bütün bu hengâmeden sonra akıl sağlıklarının sarsılmayacağı fikrinin sahte olduğunu artık bizim de anlamamız gerekiyor. 

Hükümetin çocuk bakımına ve doğum iznine biraz daha fazla yatırım yapması, işverenler anne babaların akşam saat 5’te ofisten ayrılmalarına izin vermesi gibi tedbirler yeterli değildir. İş-aile çatışmasının gerçek sebebi çok daha girifttir.  

Tam zamanlı çalışan ve doğrusunu söylemek gerekirse acınası hâlde olan kadınları dikkate almak gerekiyor. Neredeyse hepsi çocuklarını çok özlemiştir ve evliliklerinin kopma noktasına geldiğini ifade ederler. Ne var ki işlerine âşıktırlar. Ne yapmakta olduklarını merak ederek “Bir başkası bunu iyi yapıyor da, ben mi beceremiyorum.  Benim eksiğim ne?” diye sormaktadırlar.

Aslında bu kadınların bir eksiği yoktur. Fakat işlerin gidişatında bir yanlışlık var.  Çünkü günümüzde aileler baş edilebilir küçük topluluklar olmaktan çıkıp kaos burçlarına
dönüşmüştür. İki gelirli aile ki bununla ebeveynden her ikisinin, doğum izinleri biter bitmez yıl boyu tam zamanlı olarak çalışmasını kastedilmektedir. Bubir tuzaktır.  Zira iş, çocukları yetiştirmeye gelince, eve ekmek getirme denklemin yalnızca bir boyutudur. Evde, geleneksel olarak annelerin yapmakta oldukları şeyleri yapmak için, birinin olmayışından kaynaklanan tükeniş ise muazzamderecede büyüktür.