Bir çok insan sadece Musul ve Kerkük’ün İngilizlere Lozan’da peşkeş çekilerek satıldığını zanneder. Halbuki Batı Trakya’dan Boğazlara, 12 Ada’dan Kıbrıs’a, Halep ve İdlib’den Batum’a kadar bir çok vatan toprağı vatan hainliğine eş değer bir umarsızlıkla Emperyalist devletlere verilmiştir.
İşte şimdi Rusya ve İran ile yapılan anlaşma gereği askerlerimiz yeniden İdlib’e girdi. Allah’ın izni ile artık bundan sonra kimse ay yıldızlı sancağımızı 1000 yıllık bu ecdad yadigarı topraklardan indiremeyecek.
Kimse bu topraklara sadece ateşkesi korumak maksadı ile girdiğimizi zannetmesin. Düşmana ve ele karşı elbette bir bahane ve mazeret sunmak lazım. İşte bahanemiz hazır. Zalim Esed rejiminin kan gölüne çevirdiği bu bölgeye bir şekilde yeniden kavuşup kurtarma fırsatı bulduk. Bundan sonra bizi buradan biraz zor çıkarırlar. Nasıl ki Kıbrıs’tan çıkarmaya çalıştılar ve hala da buna uğraşıyorlar. Muvaffak olamadılar ve olamayacaklar, İnşallah. Azap içinde gebersinler; zira vatan toprağından bizleri tekrar kimse çıkaramaz, Allah’ın izni ile...
Peki, ne olmuştu da bu vatan topraklarımızı kaybetmiştik. Lafı uzatmadan ve resmi tarihin çarpıtmalarına girmeden gerçek vakıaları söyleyeyim. Bu yazıyı başka hiç bir yerde bulamazsınız, bu yüzden dikkatlice okumanızı tavsiye ederim.
Ülkemizin kılcal damarlarına yerleşmiş Sabetaycı gizli Yahudiler (Bunlara dönme de denir) İngilizler başta olmak üzere bütün Batılı emperyalist güçlerin yardımı ile Osmanlı devletinin bütün kurumlarını gizlice ele geçirmişti. Bundan iki yıl önce Feto’nun yaptığı gibi her türlü entrika ve fitne ile bunu başarmışlardı. Yoksa Balkan savaşında iki buçuk çapulcuya karşı nasıl başka türlü rezil kepaze olabilirdik ki?
En evvel Osmanlı Ordusuna sızmış rakı içmeyi terfi için şart koşarak ordumuzu ayyaşlarla dolu paşalarla doldurmuşlardı. Yurt dışına eğitim ve teknoloji öğrenmek için gönderilen zabitler birer Batı hayranı dininden korkup utanan insanlar şeklinde yurda dönüyordu. Ne yazık ki son yüzyılda bu gelenek gelişerek ve daha fena usullerle tekrarlanmış her 10 yılda bir darbe yapacak kadar benliğinden uzaklaşmış generallerin yer aldığı orduya sahip olmuştuk. Elbette şerefli asker ve zabitlerimiz de vardı. Fakat bunları çeşitli katakulliler ile ordudan ayırıyor bunu yapamazlar ise hiç olmazsa terfi ettirmiyorlardı. 
Delilin var mı? Hem de binlerce var. Bir tanesini söyleyeyim; bu generaller içinde Türk kadınının çoğunluğunda olduğu gibi baş örtülü eşi olan var mı? Rakı devirmeden paşa olunabiliyor mu? Bu mevzu, mide bulandırıcı olduğu için kısa kesiyorum...
İşte içimizi sızlatan bir örnek: Genelkurmay Başkanı ve faşist generaller, Ordunun Başkomutanı Cumhurbaşkanı Özal’ı dinlemeyerek misak-ı millinin yani milli yeminimizin aksine olarak Musul ve Kerkük’ün kurtarılmasına mani olmuştu. istifa edip ordumuzun şerefini iki paralık ettiler.