İnsanın yeryüzündeki ilk vazifesi kâinatı ve kendisini yoktan var eden, sayısız nimetler veren Yüce Allah’a iman etmesidir. Zaten insanın yaradılış gayesi, Allah’ı tanımak ve inanmak, O’nu sevmek ve O’na kul olmaktır. “Allah Sevgisi” imanın göstergesidir. İman ebedi mutluluk yeri olan cennetin anahtarıdır. İman etmek, mutluluğa ermektir. İman, dünya zorluklarına karşı, insanın tek güvencesi, umudu ve sevincidir. İman, insanı sadakat ile Allah’a bağlayan ve yaşanan hayatı İslâm’a ayarlayan en üstün değerdir. İman, insanı yalnızlıktan, boşlukta kalmaktan kurtarır. 

İmanın sözlük anlamı; “Bir şeye kesin olarak inanmak ve onun doğruluğunu tasdik etmek” demektir. İmanın terim anlamı ise; Allah’ın varlığına, birliğine ve Hz. Mu¬¬hammed (s.a.v.)’in son peygamber olduğuna ve onun Allah tarafından haber verdiği kesin olarak belli olan bütün dinî hükümlerin, emir ve yasakların doğru olduğuna kesin olarak inanmak, tasdik etmek ve bunu dil ile ikrar etmektir. İman, hem güven vermek, hem de güvene kavuşmak mânasına gelmektir. İman sahibi kişi, yani mü’min; hem inandığı gücün sağladığı güvenin içinde emin olan, hem de kendisi başkalarına gü¬ven veren demektir. Hadis-i şerifte de bildirilmektedir:

“Mü’min diğer mü’minlerin onun elinden ve dilinden emin olduğu (zarar görmediği) kimsedir.” (Buhârî, İman 4; Müslim, İman 64-65) 
Peygamberimiz (s.a.v.)’e “İman ne¬dir?” diye sorulduğunda şöyle beyan etmiştir: “İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına inanmaktır.  (Buhârî, İman 37; Müslim, İman 1)

Bu sayılan iman esaslarına, imanın şartları da denir. İman, İslâm binasının temelini oluşturmaktadır. İman olmadan hiçbir amel, (yapılan iyi işler) Allah katında makbul değildir. Her şeyden önce iman, tam ve sağlam, Allah ve Rasûlü’nün bildir¬diği gibi olmalıdır. Çünkü inanılması gereken iman ve inanç esasla¬rına tam anlamıyla inanılmadıkça yapılan bütün iyi ameller boşa gider. Rabbimiz Allah şöyle beyan ediyor: “Kim kâfir olarak ölürse, artık onların bütün yapıp ettikleri (amelleri) dünyada da âhirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklar¬dır.” (2/Bakara, 217) İslâm’da ilk önce iman gelir. İman, her Müslümanın öncelikle sahip olması gereken bir özelliktir. Dolayısıyla Müslümanın en değerli şeyi imanıdır. Çünkü insan dünyada huzur ve saadete, âhirette ebedi mutluluğa ancak imanla kavuşabilir. İman itaat ister. İmanın gereği Allah’a ve Rasûlüne itaat et¬mektir. Rabbimiz Allah bu itaati bizlere emretmektedir: “Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Rasûlü’ne çağrıldık¬ları zaman mü’min olanların sözü: ‘İşittik ve itaat ettik’ demeleridir. İşte felâha (mutluluğa)  kavuşanlar bunlardır. Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse ve Allah’tan korkup O’ndan sakınırsa, işte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır.” (24/Nûr, 51-52)

“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin ve kendi (yaptığınız) amellerinizi geçersiz kılmayın. (47/Muhammed, 33) Dinimizin temeli Allah’a ve Rasûlü’ne itaat esasına dayan¬maktadır. “Şüphesiz iman edip sâlih amellerde bulunanlara gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.” (85/Burûc, 11)
Sâlih Amel 

Allah Teâlâ’nın rızası gözetilerek, O’nun emrine uygun olarak yapılan işler sâlih ameldir. İmanı kuvvetlendiren, sağlamlaştıran, onu çepeçevre sararak koruyan sâlih amellerdir. Bu da iman ile amelin, bir bütünün ayrıl¬maz parçaları olduğunu ortaya koyar. İmanolmadan güzel avra¬nışların hiçbir önemi yoktur. Sâlih amel olmadan kuru imanla ye¬tinmek de yeterli değildir. Bir Müslümanın imanını sâlih amellerle bütünleştirmesi, bütün dav¬ranışlarını güzelleştirmesi, İslâm’a uygun hale getirmesi gerekir. İnsanlara faydalı olmak, onlara her türlü iyilik ve yardımda bulunmak, insanlarla iyi geçinmek, onlara güzel davranmak, yararlı olmak da sâlih ameldir. Bir kimse Peygamber (s.a.v.)’e: ‘Müslümanların hangisi daha hayırlıdır?’ diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.): ‘Müslümanların, dilinden ve elinden (zarar görmeyen) selâmette kalandır.’ cevabını verdi.” (Buhârî, İman 4; Müslim, İman 64)

Demek ki, iyi bir Müslümanın eliyle, diliyle veya benzer bir organıyla ve herhangi bir şekilde Müslümanlara zararının dokunmaması gerekir. Kur’an-ı Kerim’de “Muhakkak ki iman edip sâlih amel işleyenler, yaratılanların en hayırlısıdırlar.” (98/Beyyine, 7)   buyrulur. Âyet-i kerimede sâlih/faydalı işler yapan kişiler övülmüştür. Hz. Ömer (r.a.) şöyle der: “Dünyada üstünlük mal ile, ahirette ise iyi amel iledir.” İman sahibi mü’minler imanın gereği olan sâlih ameller işler ve onu bir davranış biçimi olarak ortaya koyar. Zaten insanın yaratılış gayesi, kimin daha iyi amel işleyeceğinin ortaya çıkması içindir. 

Sâlih amelin, kişiyi mutlu ettiği; kötü amelin de huzursuz ettiği, onu karamsarlığa sürüklediği açıktır.   Gerçek mutluluk yeri cennettir. Oraya da iman ve sâlih amelle girilir.  İman ve sâlih amel olmaksızın kurtuluş ve mutluluk mümkün değildir. “Asra yemin olsun ki, insan gerçekten hüsran (ziyan) içindedir. Bundan, ancak iman edip sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (103/Asr, 1-3) Her Müslümanın, imanını sâlih amellerle ibadet anlayışı içerisinde bütünleştirerek bütün davranışlarını güzelleştirmesi, iyi ahlâk sahibi olması gerekir. Ne mutlu iman edip sâlih amel işlemek suretiyle, dünya ve âhirette huzura,  mutluluğa kavuşanlara!