Dünyamızın içinde yer aldığı Güneş sistemimizdeki diğer gezegenler, göktaşları ve kuyruklu yıldızlar dahi muntazam bir şekilde hareket etmektedirler. Bütün bunlar her şeyin dizginini elinde tutan Allah’ın varlığına işaret etmektedir. 
İnsanlaraürperti veren göktaşı ve kuyruklu yıldızlarla beraber bu hareketlilik adeta gökyüzünün birer havai fişekleri olduğunu düşündürür.Ayrıca kâinatta her şeyin mükemmel bir düzen içinde hareket ettiğini de ispatlamaktadırlar. Ne ilginçtir bu göktaşları denilen fişeklerin bir kısmı yeryüzüne ulaşsa da kimsenin başını delip geçmemektedir. Sanki gizli bir el tarafından dünyadaki bütün canlılar muhafaza ediliyor.
Bediüzzaman bir eserinde bu konuyu izah ederken şöyle demektedir: “Semavatın fezasında tahribe ve mevte mazhar olan kürelerin ve peyklerin, belki yıldızların enkazları, başımızı ve diğer hayvanatın başlarını, belki Küre-i Arz’ın başını, belki dünyamızın başını kıracaklardı. Dağlar büyüklüğündeki taşları başımıza yağdıracaklardı. Ve bizi vatan-ı dünyeviyemizden kaçıracaklardı. Halbuki eskiden beri o yukarı âlemlerdeki tahrip ve tamirden, medar-ı ibret olarak, yalnız birkaç semavi taşlar düşmüşse de hiç kimsenin başını kırmamış”. Eğer tesadüf ve kendi kendine olmuş olsa ve muntazam olan mihverinden yani yörüngesinden çıkmış olsaydı gökyüzü harabeye döner, müthiş çarpışmalara ve felâketlere sebep olurdu. 
Dünyamızı önce manyetik alan kuşağı ile sonra da atmosfer denilen tabaka ile kaplayarak gök cisimlerinin bizlere zarar vermesini önleyen Rabbimiz, bu acayip işleri muhakkak nice hikmetlere göre yapmaktadır. Bir kısmını anlamış olsak dahi daha bilmediğimiz ne kadar çok şey var. Hiç olmaz ise şunu idrak edebilmek her insanın boynuna borçtur:
Allah’ın atomlardan yıldızlara kadar her varlığa gücü yeter ve her şeyin dizgini O’nun elindedir. Bir an bile hiçbir şey onun emrinden çıkıp kurtulamaz. Demek ki kâinattaki her cisim kontrol altındadır ve Allah’ın izni ile ayakta durabilmektedir. O’nun izni olmadan yaprak dahi kımıldayamaz. Gecelerimizi her iki yarımkürede de aydınlatan ve süsleyen Ay dahi bu gerçeği ispat etmiyor mu? Eğer bir dakika kendi ekseninde yavaş hareket etse veya dünyanın etrafını dolaşırken bir saat hızlansa, Ay’ın arka tarafını görme imkânına sahip olurduk. 
Fakat Dünyanın uydusu olan Ay, almış olduğu emirle öylesine düzenli hareket eder ki az bir parça dahi şaşmaz. Bize hep aynı yüzünü ve tarafını gösterir. Ay’ın arka kısmını ancak ona gönderilen uzay araçları ile görme imkânına sahibiz. Başka türlü dünyadan görme imkânımız yoktur. 
Evet, güney yarımküredeki gökyüzünün de havaî fişekleri vardır. Bütün bunlar insanı ibret almaya ve kâinatı sevk ve idare eden Rabbimizi tanımamıza yarayabilir. Her yaratılan cismin bir hikmeti ve gayesi olduğuna inanmamızı sağlayabilirler. Yeter ki iman ile bakmayı becerebilelim. O halde gökyüzünün şimdiye kadar gördüklerimizden çok daha parlak bir şekilde dolu olduğunufark edeceğiz, vesselam…