Günümüzün en büyük hastalıklarından birisi de ırkçılık, unsurculuk adı verilenkavmiyetçiliktir.Bu konuda İslam âlimleri ırkçılığın ve menfi milliyetçiliğin tedavisi için uğraşmıştır. Özellikle Bediüzzaman Said Nursi, eserlerinde birçok tespitler yapmış asrımızın vebası bu hastalığa karşı reçeteler yazmıştır.
Irkçılık, daha başka bir ifade ile “kendi nev’ini üstün görme” hastalığı zaman ötesi bir kavramdır. Zira kutsal kitaplarda geçen ifadelere göre İblis, Allah’ın “Hazreti Adem’e secde etme emrini” reddetmiş “ben ateşten yaratıldım” diyerek topraktan yaratılmış olan Adem’den üstün olduğunu iddia etmiştir. Kâinatın sahibi olan Allah’a karşı bu isyanı yüzünden ebedi olarak lanetlenmiştir. 
Ne ilginçtir ki aynı hatayı İnsanoğlu da yapmakta kendi nevinin üstün olduğunu iddia ederek diğer kavimlere karşı işkence ve öldürmeye varan zulümlerde bulunmaktadır. Şeytan, bu durumu görünce büyük bir keyif almaktadır. Zira sonuçta kendi ahmaklığını hiç olmaz ise insanların bir kısmına kabul ettirebilmiştir.  
Kavmiyetçilik meselesi bir sosyal illet olup elbette tedavisi de vardır. Biz özellikle Bediüzzaman’ın menfi milliyetçiliğe dair eserlerinden istifa etmeye çalışıp bu “Frenk hastalığı” adı da verilen illete çözüm yolları arayacağız.
Bediüzzaman bir mektubunda “Frenk illeti tabir ettiğimiz ırkçılık, unsurculuk fikriyle Avrupa âlem-i İslam’ı parçalamak için içimize bu frenk illetini aşılamış.” demiştir. Peki, Frengi illeti ile menfi milliyetçilik arasında ne tür benzerlikler vardır?
Bu gibi soruların cevaplarını bulmak amacıyla frengi isminin nereden geldiği, hastalığın mahiyeti, ilk görüldüğü coğrafyalar, 20. Asrın ilk yarısında –özellikle savaş dönemi Osmanlı coğrafyasında- hastalığın yaygınlık derecesiincelenebilir. Bu bilgiler ışığında “frengi illeti” benzetmesini Mustafa Said İşeri’nin bir çalışmasından istifade ederek yorumlanmaya çalışalım.
Frengi, Avrupa manasına gelen Farsça “freng” sözcüğünden türemiştir. Hastalığın menşeinin Avrupa’dır. Tıp dilinde Latince “sifilis” olarak isimlendirilir. Frengi hastalığı; ortaçağ Avrupa’sında yaygın olarak görülen bir hastalıktır. 16. yüzyılda Asya ve Avrupa’da büyük salgınlara yol açmıştır. İlk frengi vakaları ise Amerika’nın 1493’te keşfinin akabinde İspanya’da görülmüştür. İslam coğrafyasında ise Tanzimat’tan sonra yayılmaya başlamıştır.
Frengi, cinsi temasla yayılan zührevi hastalıkların en başta gelenidir. Hastalık kısa zamanda ilerleyerek birçok organda büyük hasarlara yol açar. En nihayet insanın ölümüne sebep olur. Bulaşıcı, bakteriyel bir hastalıktır. Bulaştıktan 3 ay sonra hastada iştahsızlık, baş ağrıları, ateş, deri döküntüleri görülür. 6 ay sonra ise hastalık belli başlı organlarda yerleşir. Frengi salgınından korunmanın en birinci yolu zinadan, gayri ahlaki ilişkiden kaçınmaktır.
20. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı coğrafyasında frengi, tifüs, veba, kolera gibi salgın hastalıklar vardır. O dönemde Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşında cephede şehit olanlardan çok daha fazlası, bu gibi salgın hastalıklar sebebiyle vefat etmişlerdir.