Her ne kadar denizde çalışarak rızkımızı Rabbim gönderiyor ise de asıl uzmanlık alanım ekonomidir. İstanbul Üniversitesinde 25 yıllık bir lisansüstü eğitimden sonra nihayet oybirliği doktora tezim kabul edildi. İşte bu yazıda tezin ana fikrini anlatmaya çalışacağım. Zira sadece ülkemiz için değil kalkınma gayreti içinde olan bütün ülkeler için anahtar kavram;  “Kayıtdışılık” ve ekonomiye verdiği zararlardır. Kayıtdışı ekonomik faaliyetler iki ana bölümde ele alınabilmektedir. Bunlar “Kayıtdışı Ekonomi” ve “Yeraltı Ekonomisi” olarak adlandırılmıştır. Kayıtdışı ekonomi; yasa ve yönetmeliklere aykırı olarak gerçekleştirilen belgeye bağlanmamış, kanuni defterlere işlenmemiş işlemlere verilen isimdir. Faturasız satışlar, sigortasız işçi çalıştırılması, gecekondu yapımı, işportacılık gibi. 
Yeraltı ekonomisi ise kamu düzenini korumak için getirilen yasa ve yönetmeliklere aykırı olarak gerçekleştirilen, belgeye bağlanması adetten olmayan hem kayıtdışı hem de yasadışı ekonomik faaliyetlerdir. Kaçakçılık, uyuşturucu ticareti, dolandırıcılık, yolsuzluk, yasadışı kumar gibi işlerdir. Her ikisinin ortak özellikleri; belgeye bağlanmamış olması, nizamsız, kuralsız çalışılması, vergilendirilmemiş ve ölçülemeyen bir yapıda olmasıdır.
Aslında kalkınmış ülkeler ile geri kalmış ülkeler arasındaki en önemli fark; ekonominin kayıt altına alınıp alınmaması problemidir. Karapara aklama yollarının kapatılması ilk başta yapılması gereken işlerin başında gelmektedir.
Kayıtdışılığın en önemli parçası olan taşınmaz mallar için yapılması gereken en önemli işlerin başında devletin kadastro çalışmalarını düzenli bir şekilde yapabilmesi gelmektedir. Dünya üzerinde yapılan araştırmalarda, mülkiyet sistemi ve kadastro gibi devletin ana işlevlerinin yeterince yapılmaması, “kayıtdışı ekonomi” adı verilen ve ülkelerin iliğini kurutan illegal örgütlenmeleri meydana çıkarmaktadır. Kayıtdışı ekonomi öylesine güçlü bir şekilde etkisini göstermektedir ki; ekonominin kayıt altına alınmasını isteyen vatandaşlar dahi bunu kendi başlarına sağlamakta büyük güçlükler çekmektedirler.
Dünyanın birçok fakir ve gelişmekte olan ülkesinde yapılan araştırmalar yasal kalmanın; yasal olmak kadar zor olduğunu göstermektedir. Özellikle şehirlere yerleşmiş olan göçmenler yasal sistemden feragat etmek zorunda kalmaktadır. Zira yasalar vatandaşların haklarını o derece kısıtlamakta ve ellerinden almaktadır ki çoğu zaman göçmenler bu yasaları ihlal etmek zorunda kalmaktadır.
Örneğin Venezüella’da yapılan bir araştırmada, çalışanların üçte ikisi yasal olarak tesis edilmiş işyerlerinde istihdam edilmekteydi. Fakat şehirlere göçlerin başlaması ile birlikte bu durum günümüzde % 50’nin altına düşmüştür. Şehre yeni gelenler sistemi bir defa terk ettikleri vakit “yasadışı” duruma düşmekte adeta bu onlar için geri dönülmez bir son olmaktadır. Bu insanlar varlıklarını değerlendirmek, mobilize etmek ve korumak için tek yol olarak gördükleri gayrı resmi bağlantıları kullanmak zorunda kalmaktadırlar. Bu düzenlemeler, resmi hukuki sistemden seçici bir biçimde ödünç alınmış kurallardır. Bazen köylerindeki veya o bölgeye özgü gelenek ve törelerin birleşiminden de meydana gelebilmektedir.