Batı Trakya: Halkı Müslüman olan bu bölge savaştan önce Bulgar sınırları içerisindeydi.  Burada bağımsız bir Türk devleti kurulmuştu. Fakat hiçbir dönemde burada egemenlik kuramamış olan Yunanistan’a bırakıldı.
Kıbrıs: Osmanlı devleti tarafından İngilizlere kiralanmıştı. Yani tapusu Osmanlının mirasçısı olan bizdeydi. Lakin Duyun-u Umumiye borçları mirasçı olarak bize bırakıldığı halde Kıbrıs İngilizlere bırakıldı.
Musul-Kerkük: Diğer bölgeler gibi Misak-ı Milli sınırları içerisinde olan bu bölge, Mondros Ateşkes anlaşması imzalandığında hala Osmanlı toprakları içerisindeydi. Lakin ateşkese rağmen İngilizler bölgeyi işgal ederek fiili durum meydana getirmişlerdi. Bu bölgeyi Lozan’da alamayan İngilizler kurnazlık yaparak önce ikili anlaşmaya, sonra da kendi hâkimiyetleri altında olan Milletler Cemiyetine taşıyarak bağırta bağırta Musul ve Kerkük’e el koydular. İşin daha kötüsü Türkiye’yi bu şekilde ahmak yerine koymuş üstüne üstlük dalga geçmişlerdi.
12 Ada ve Rodos:  Trablusgarp (Libya) savaşları esnasında işgal edilen bu adalar savaşın sonucunda imza edilen Uşi Anlaşması gereğince Osmanlı Devletine iade edilecekti. Fakat bu anlaşma maddesi dahi uygulanamadı. Hâlbuki en kolay madde buydu. Adalar İtalyan işgaline bırakıldı. Nitekim yıllar sonra İtalyanlar ve Almanlar çekilirken adaları Türkiye’ye vermek istediler. Fakat İsmet baştaydı ve vatanın küçülmesi için çok gayret gösteriyordu. 12 Ada, Rodos ve Meis’i Yunanlılar işgal etti.
Ege adaları: Midilli başta olmak üzere boğaz önü adaları Türkiye’ye verilmesi gerekiyordu. Burada çeşitli kepazelikler sonunda bir kısım adaların Türkiye’ye verilmesi kabul edilmiş olduğu halde Lozan heyeti tarafından unutularak Yunanlılara bırakıldı.
Boğazlar: İstanbul ve Çanakkale boğazı askerden arındırılarak serbest bölge haline getirildi. Kısaca Türkiye, boğazlardaki egemenlik haklarının neredeyse tamamını bu şekilde Lozan’da kaybetmişti.  1936 senesinde Sovyetler Birliği devreye girerek “limanlarım her türlü tehdide açık” diyerek yeni bir düzenleme istedi de bu sayede Montrö Anlaşması ile bazı egemenlik haklarımızı geri aldık. Hala bu anlaşma yürürlüktedir.
Suriye-Halep: İstiklal savaşında her türlü yardımı yapan ve ahalisinin büyük bir kısmı Türk olan bu topraklar Fransız egemenliğine bırakıldı. Nihayet 1938 yılında İskenderun Sancağı oylama yapılarak Türkiye’ye bağlandı.
Boğazlar ve Hatay nedeni ile Lozan Anlaşması iki defa delinmiştir. Hatta Boğazlar Tüzüğünün onaylanarak yürürlüğe girmesi, üçüncü kez Lozan’ın değişmesi demektir. Lakin aynı anayasanın değişmez hatta değiştirilmesi teklif edilemez ilkeleri gibi absürt ve anlamsız bir anlayış burada da söz konusudur. Bu yobazlığın en ileri derecesi olan kafa yapısını kınıyorum. Yahu Allah’ın emri mi? Niçin değiştirilemesin? 
Lozan anlaşmasının toprak parçalarındaki egemenlik hakları ile ilgili bölümleri bu şekildedir. Batum ve daha nice toprak parçası ile ilgili haklarımız terk edilmiş olup bir hicran yarası olarak kalmıştır. Hala Lozan için “zafer” diyenler ya su katılmamış ahmaktır ya da kasıtlı olarak tarihimizi çarpıtmaya çalışan kurnaz İslam düşmanlarıdır. Yahu toprak parçaları ile ilgili bölümler bu kadar açık ve net bir biçimde elimizden alınmış ve millet olarak bizi aşağılayan devletlere karşı hala Lozan’ı övüp hayran kalmanın anlamı nedir?
Diğer maddeler çok mu iyi. Hayır, Sevr Anlaşmasının maddeleri nasılsa bunlar da kelimesi kelimesine hatta virgülüne kadar aynıdır. Birkaç madde dışında Sevr anlaşmasını büyük ölçüde kabul ettirmişlerdir. Yazıklar olsun…
Şimdi Boğazlar ve Suriye konusunda kaybettiklerimizi 100 yıl geçtikten sonra geri almaya çalışıyoruz. Boğazlardan geçişte artık eskiden olduğu gibi beleş geçmek olmayacak. Kanal İstanbul sayesinde Boğazlar Türkiye’nin tam egemenliği altına alınacaktır.
Suriye’de ise İdlib’e geçen yıl girmiştik. Şimdi de Afrin’e girerek bölgedeki PKK’lıların temizliğini sürdürüyoruz. Nihayetinde Esed rejimi ile birlikte İngiliz ve Fransızların Lozan’da elimizden aldığı vatan topraklarının bir kısmına da kavuşmuş olacağız. Lbette barış huzur ve sükunet sağlandıktan sonra bölge halkı kararını verecektir. İster Hatay gibi anavatanları olan Türkiye’ye katılırlar. İsterlerse Suriye devleti olarak yollarına devam ederler. Bu o bölgede yaşayan halkın tercihine göre olacaktır, vesselam…