Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), İstanbul’da esir edilmiş olan Halife ve Padişah’ı kurtarmak üzere kanunlar çıkarıyor; Yunan, Fransız ve Ermeni işgaline karşı Milli Mücadele Savaşını yürütülmüştü. 1920 yılına gelindiğinde Fransızlarla Ankara Anlaşması yapılmış Ermeniler mağlup edilmiş geriye sadece Yunanistan kalmıştı. Sonunda İzmir’e ulaşarak Yunanlıları denize döktük ve yenilgiye uğrattık. Ordularımız İstanbul ve Çanakkale önlerine kadar geldi. İşte bu esnada İngilizlerle Mudanya’da “ateşkes anlaşması” imzalanarak Türk Yunan Savaşı, sona erdi. Askerlerimiz Yunanlıları esir edip mağlup ettiği halde Lozan’da sanki yenilmiş gibi bir anlaşma imzalandı. Misak-ı milli sınırları delik deşik edilmişti. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarındaki egemenlik haklarımızdan mahrum kalmış Musul, Kerkük, Batı Trakya, Kıbrıs, 12 Ada, Halep, Batum gibi vatan toprakları işgale uğramıştı. Bu durum “Ankara’nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak. Biz düşmanı esir ettik şu feleğin işine bak” şeklinde marşları ile dile getirilmiştir. Lozan Anlaşmasına “zafer” diyen dar görüşlü insanlara bunu anlatamazsınız. Bu şanlı tarihi olan kahraman milleti küçük gören insanlara aslında çok söz söylenebilir. Fakat aşağılık mkompleksinden kurtulamayan bu insanlara karşı terbiyemizi bozmaya gerek yoktur. Milli Mücadele adı verilen bu döneme yani 1918-1922 yılları arasındaki savaşlara; yanlış olarak önce “İstiklal” daha sonra da “Kurtuluş Savaşı” denilmiştir. Bu isimlendirmeleri doğru bulmuyorum. Osmanlı’nın devamı olan ve şanlı bir maziye sahip bu milletin; Yunanlılara karşı kazandığı bu zafere “Kurtuluş” demek ve bunun için 95 yıldır zafer şenlikleri yapmak en hafif ifadesi ile ayıptır. “Kurtuluş Savaşı” dediğimiz zaman; Yunan Palikaryasını aşırı derecede yüceltmiş ve hak etmediği bir ünvanı vermiş oluyoruz. Bu yanlışa en kısa zamanda son vermek gerekir. Zira Yunanlılara karşı kurtuluş savaşı verdiğimizi söyleyen ve bunu milletimize dayatan kimlerdir? Bu bariz yanlışı yıllardır neden yapıyoruz? “Yahu bu Yunanlı dediğimiz topluma 600 yıl efendilik yapmışız, bunlar kimdir ki kurtulmuş olalım” veya “biz esir olmadık ki; kurtulmuş olalım” sorularına cevap aramalıyız. Çünkü bize bir kurtarıcı gerekiyordu. Aksi takdirde İslam dinine aykırı yüzlerce dayatma yapılamazdı. Yunan zaferini allayıp pullayıp sahte kahramanlar üretmek faşistlerin ve dönme Yahudilerinin en başarılı yöntemlerindendir. Sahte kahramanlar Türk tarihinde eşi benzeri görülmemiş icraatlar yaparak geçmişimizle olan irtibatımızı koparmayı başardılar. Şanlı ecdadımızı bize unutturarak diğer sömürge toplumlarına yaptıkları gibi Batılılara esir ettiler. Fakat bu sefer kullandıkları yöntem savaş değildi. Derin masallarla uyutulmuş ve safsatalarla beyni yıkanmış bir toplum olduk. Eleştiriye de tahammül yoktur. Kıyameti koparırlar.Elbette bir sabah uyanacağız. Bir gün gelecek “Yahu amma da aldatılmışız meğer” diyeceğiz. Lakin o gün gelince bakalım yaşayacak mıyız. Zira devlet yöneticileri başta olmak üzere akademisyen ve yazarların yaptığı konuşmaları dinleyince “Bu iş daha çok uzar” diye düşünüyorum. Son olarak “Kurtuluş, İstiklal Savaşı” kelimeleri klişe olmuş ve hiç rahatsız olmadan bu isimlendirmeyi yapıyoruz. İyi de kimden kurtulduk? Şu küçücük Yunanistan’ı yendik diye bu kadar büyütmenin âlemi var mı? Haçlı ordularını Anadolu toprağına gömen Kılıç Arslanlar benim kahraman ecdadım değil miydi? Kosova’da, Varna’da, Niğbolu’da ve Mohaç’ta sayıca kendinden büyük birleşik Haçlı ordularını dize getirmedik mi? Ordumuz zavallı Yunanlıları yendi diye bu kadar alayiş nümayiş yapılması, ciddi insanların tuhafına gitmez mi? Yunan zaferinden kazanç sağlamak yerine Lozan’da vatan topraklarımızın çoğunu kaybettik. Bu uğurda Mecliste sert tartışmalar yapılıyordu. Sonunda Atatürk, kürsüye çıkıp “İhtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” demesi ile birlikte, İngilizlerin çok telaş ettiği halifelik de kaldırıldı, misak-ı milli sınırları içindeki vatan toprakları da düşmanlarımıza verildi. Yetmedi en zor işi yani Ayasofya’yı kapatıp müzeye bile çevirebildiler. Ezanı değiştirip şarkı sözlerini minarelerden okuttular. Daha nice fenalıklar yapıldı. Bunu birisi daha önce söyleseydi, masal deyip geçilirdi, lakin bütün icraatlar sırası ile övüle övüle, törenlerle gerçekleştirildi. İşin üzücü tarafı ise hala bu övgüler bıkmadan usanmadan devam ediyor. Allah ıslah etsin, vesselam