Dinler misin bu bizim hikâyemiz!
Üç aşağı beş yukarı fark etmez ben buyum sen de öyle.
İtiraz etmede lütfen sadece dinle!
Küçüğüm dedik epey bir süre. Ben de etrafımdakiler de.
Küçük değildik oysa.
Ne de çok şey anlar, duyulmadı zannedileni bile duyar, ne de çok yorumlardık minicik yüreğimizde.
Küçük kalmak, oynamak kaçmak, koşmak, atlamak bizi kandırıyordu, sandırıyordu, güldürüyordu ama olsun nihayet avutuyordu.
Yani küçüksekte büyük mutluluklar tadabiliyorduk temizce, kirletilmediği, ellenmediği, bizden çalınmadığı sürece.
Ve büyüdük.
İstesekte istemesekte fark ettik ve fark ettirildik bazen bir bakış, bazen bir söz, bazen de akranlarımıza yüklenen bizimde artık yüklenmemiz gereken bir dağ konuldu heybemize.
Ve koyulduk yola.
Dağ dağa, insan insana benzer sanılsa da çok ince, çok derin, çok spesifik imtihanlar eklendi gün geldikçe.
Artık gülsekte, susakta, ağlasakta, dirensekte büyümüştük.
Büyük adamların büyüttükleri, besledikleri, keşfettikleri küçücük gösterilen, aslında kötü, aslında zulüm, aslında batıl işler, büyüklüğünü gözümüze, işimize, ehlimize dayatanlarca önümüze sunuldu.
Bize gelince büyüdüğümüzü unutmuş gibi, unutmayı seçmişçesine, unutturulmuşçasına, yan yatıp çamura batarcasına, ser verip sır bile vermememiz gereken kişilere, işlere, hislere.
Sonra olgunlaştım denilebilecek demler tıkladı kapımızı.
Hava ayazdı.
Gün batmaya durmuştu.
Herkes ve her şey sanki yorgundu.
Aldık onu içeri.
Önce kendimizi anlattık ona.
Bir bir yaptıklarımızı, rağmen yapıp hayıflandıklarımızı, istesekte yapamadıklarımızı, başardıklarımızı ve kayıplarımızı.
O gerçekten çok olgunmuş adı gibi.
Dinledi dinledi ve durdu.
Bir an gözlerimin ta içine, kalbimin en derinine işleyen bir içtenlikle ve durulukla konuştu.
Artık ‘konuşma! ‘dedi ‘yap!’.
‘Artık arama!’
‘Bulduklarını kat karıştır, kanaatle at ortaya!’.
‘Gör bak hiçbir şey boş değildi, boşada yaşanmadı’.
‘Anlamı yüklen, anlamsızı, zamansızı, mekânsızı, Rahmansızı terk et.’
‘Çık yola!.’
‘Vakit geceye durdu. Ve sabahta yakın değil mi?’
‘Sabahın Rabbine selam ver ve O’na gereği gibi inananlarla yol al! ‘
‘Yol belli, yöntem de.’
‘Geriye bir SAMİMİYET kaldı.’
‘O da senin katkın olsun değil mi?’
‘Bismillahirrahmanirrahim! dedin mi?’
‘Öyleyse artık hazırsın çık yola!’