Tesettür; kadınların eli, yüzü, ayakları dışındaki vücutlarının bütün organlarını belli olmayacak şekilde örtmesidir. Bu örtünme yabancı erkeklere karşı örtünmedir.

Bu çarşaf, bol ve uzun pardesü, manto vs. olabilir. Önemli olan vücut hatlarının belli olmamasıdır. Örtünmenin amacı başkalarının bakışlarından korunmak ve meşrû olmayan cinsel isteklerden sakınmaktır.

Tesettür; vücut hatlarının belli olmaması ve câzibeyi gidermek içindir. Zaten tesettür câzibeli, çekici olmamaktır. Güzelliğini dışarı yansıtmak değil, gizlemektir, örtünme budur, tesettür budur, fakat günümüzde bazı kadınlar ve genç kızlar, başlarını örtüyor ancak, pardesü giymiyor, ya dar bir ceket veya bluz, bir de dar kot pantolon; kendini tesettürlü sanıyor. Vücut hatları belli oluyor. Kadınlar ve erkekler için dar giysiler tesettür bilincine uymaz.

Tesettür, yalnız başı kapatmaktan ibaret değildir. Tesettür tarz değil farzdır.

Bütün âlimler başörtüsünün/tesettürün farz olduğu konusunda hemfikirdir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurur: “Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Kendilerinden görünen kısmı müstesna, üstlerini açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üstüne salsınlar.” (Nûr, 24/31)

Tesettür bir kimlik ve kişilik yansıması, imanın dışa tezahürüdür. Çünkü kişiliği ile ön planda olmak kadını en çok özgür kılan bir durumdur. Bu yüzden tesettür fıtrîdir ve kişiyi özgür kılar. Günümüz tesettür anlayışı ise tamamen dejenere olmuştur.

Tesettür alanında yaşanan yozlaşmaya, tesetür defileleri de katkı sağlıyor. Yani, kadın dişiliği ile değil, kişiliği ile ortamlarda olmalıdır. Örtünmek, Allah rızâsı içinse o zaman cazibeli giyisilerden sakınmak gerekir. Çünkü tesettür süslenmek için değil; güzelliği, cazibeyi dışarıya yansıtmayacak şekilde giyinmektir.

Müslüman olduğunu söyleyen bazı genç kızlar ve kadınlar dışarıda açık geziyor. Makyaj yapıyorlar, süsleniyorlar ve tesettüre hiç riayet etmiyorlar. Başörtüsü takmıyorlar, tesettüre tamamen aykırı giyiniyorlar; dekolte (açık) giyisiler, mini etek, mini şort, tayt ya da dar, yırtık kot, veya dar kumaş pantolon giyiyorlar, bu şekilde dışarıya çıkıyorlar, kendilerini teşhir ediyorlar ve erkeklerin tahrik olmalarına neden oluyorlar.

İslâm dininde teşhircilik haramdır. İslâm bunun için işe hâin bakışların önüne geçerek başlıyor. Sonra hem kadını, hem erkeği, hem nesli korumak için erkeğe ve kadına tesettürü emrediyor. İslâm dini dünya ve ahiret saadeti için kurallar koymuştur. Tesettür de bu kurallardan birdir.

Dünya hayatının imtihan yeri olduğunu, bu dünyada yaptıklarından hesaba çekileceğini, iyi şeyler, doğru işler yapıldığında mükâfat; doğru olmayan işler yapıldığında ise âhirette cezasını göreceğini düşünmeyen ve düşüncesini dünya yaşamına sevk eden kişilere Rabbimizin beyanı şöyle: “Sizler dünya hayatını (yaşamını) tercih ediyorsunuz. Oysa âhiret hayatı daha iyi ve daha kalıcıdır (devamlıdır).” (A’lâ, 87/16-17)

Dünya hayatı kalıcı, devamlı olmadığına göre, bu câhilce, sorumsuzca yaşam niye? Kalıcı olan, devamlı olan âhiret hayatına hazırlanmayı, ona göre hareket etmeyi bırakıp, geçici olan bu dünyanın zevkine, keyfine kendini kaptıran kişilere acımamak elde değil.

Günümüzde zevkine, keyfine göre yaşayanlar, yazın tatil yapmak için gittikleri, tatil beldelerinde, plajlarda, erkek-kadın karışık, üstsüz, açık, saçık hepsi bir arada, “hayatımızı yaşıyoruz” diyerek, gündüz denizde, geceleri diskotek, bar, pavyon vs. yerlerde içki içerek, eğlenerek vakit geçirmektedirler.

Kışın ayrı eğlence, yazın ayrı, gece ayrı, gündüz ayrı, helâli, haramı düşünmeden, zevklerine, keyiflerine göre yaşayarak, bunu en güzel yaşam biçimi sanarak, hayatlarını böyle devam ettirmektedirler. Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: “Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. (Asıl hayat, dünya hayatı değil) âhiret hayatı; işte asıl hayat odur. Keşke bilselerdi!” (Ankebût, 29/64)

Asıl hayat dünya hayatı olsaydı, insanlar dünyaya imtihan için değil, zevk, sefa sürmek için gelseydi, dünyada yaptıklarından dolayı âhirette sorgusual olmasaydı, yapılan kötü işler yapanların yanına kâr kalsaydı, dünya hayatından başka âhiret hayatı, cennet-cehennem olmamış olsa idi, sorumsuzca İslâm’a aykırı bir hayat yaşamış olması yadırganmazdı.

Fakat böyle olmadığına göre, dünyaya Allah’a kulluk için, Allah’n emrettiğini yapıp yasak ettiklerinden sakınmamız gerektiğine göre, “asıl hayat dünya hayatı değil âhiret hayatı” olduğuna göre, dünya yaşamına kapılıp Allah’a kulluğu bırakmak akıl kârı değil dir; “keşke bilselerdi” buyuruyor Rabbimiz.

Bu gerçekleri iyi bilmeli, iyi anlamalı ve iyi bir şekilde gereğini yapıp Allah’a iyi bir kul olma gayreti gösterilmelidir, dünya ve ahiret saadeti için iman, ibadet ve güzel ahlaka uygun yaşamalıyız. Bundan başka çıkar yol yoktur. Mü’minler olarak İslâm’a aykırı yaşayıştan rahatsız olmalıyız. Mü’minlerin yapacağı şey tebliğ yapmak, insanları hakka, doğruya, iyiye çağırmak; kötü, yanlış, doğru olmayan İslâm’a aykırı şeylerden de sakındırmaktır