Bununla birlikte Bolşevik Devriminden sonra kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinde (SSCB) ilk yıllarda insanlara “ateist” kimliği zorla kabul ettirilmiş bu kimliği kabul etmeyen insanlar 1938 yılında “Repressiya Kurbanları” olarak idam edilmişlerdir. Nitekim yukarıdaki mektup Azerbaycan’da yayınlanmak istenmiş Bakü sansür Kurulu, buna müsaade etmemiştir. Sebep ise Tolstoy gibi dahi ve yazarın İslam dini ve Hz. Muhammed (asm) hakkındaki olumlu fikirler dile getirmesidir. Fakat Moskova’dan “yayınlanabilir” cevabı gelmesiyle birlikte Azerbaycan basınında neşredilir ve büyük ses getirir.
Daha sonra Rusya’da Valeriya Porohova isimli bir kadın İslam dinini öğrenmiş ve Müslüman olmuştu. Kuran-ı Kerim’i Rusçaya tercüme eden bu hanım cesaretle Tolstoy ve İslam konusunu medyada ciddi bir şekilde ele alarak halkı aydınlatmaya çalışmıştır. Porohova Tolstoy’un ömrünün son zamanlarında İslam’ı kabul ettiğini ve bir Müslüman olarak toprağa verilmeyi vasiyet ettiğini Sovyet medyasında dile getirmiştir. Porohova’ya göre Tolstoy 1910 yılında İslami kurallara göre defnedilmişti. Mezarında Hristiyan sembolü olan Haç işaretinin bulunmamasını da bunun en büyük delili olarak saymıştır.
Lev Nikolayeviç Tolstoy’u ilahi kuvvetlere sahip birisi olarak seven Rus halkının İslam’a güçlü bir akım başlatmasından korkan Çarlık, Komünist ve şimdiki yönetim Tolstoy’un İslamiyet’i kabul etmesinin duyulmasından çok korkmaktadır. Bu yüzden Tolstoy’un kendi ismi ile yayınladığı kitabını ve dahi birçok mektubunu gizlemeye çalıştılar. Fakat gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkma gibi bir huyu vardır. Artık bu gerçek gizlenemeyecek kadar açıktır ve daha nice deliller her gün ortaya dökülmektedir.
Bütün bu gelişmelerin farkında olan bir İslam âliminin bundan yaklaşık 105 yıl önce Tiflis’te Rus Polisine ve Şam’da irad ettiği hutbede söylediği gerçekleri şimdi bizler daha yeni anlamaktayız. Rusya'nın Müslüman olacağına dair şu müjdeli tespitleri yapılırken bakın neler söylenmiş:
“İki dehşetli Harb-i Umumînin neticesinde beşerde hasıl olan bir intibah-ı kavî ve beşerin tam uyanması cihetiyle, kat’iyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa, küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’ân ile bir musalâha veya tâbi olabilir. O vakit dört yüz milyon ehl-i Kur’ân’a kılıç çekemez… Hem Asr-ı Saadetten şimdiye kadar hiçbir tarih bize göstermiyor ki, bir Müslümanın muhakeme-i akliye ile ve delil-i yakinî ile ve İslamiyet’e tercih etmekle, eski ve yeni ayrı bir dine girdiğini tarih göstermiyor. Avâmın delilsiz, taklidî bir surette başka dine girmesinin bu meselede ehemmiyeti yok. Dinsiz olmak da başka meseledir. Halbuki bütün dinlerin etbâları (tabi olanları) ise; hatta en ziyade dinine taassup gösteren İngilizlerin ve eski Rusların, muhakeme-i akliye ile İslamiyet’e dâhil olduklarını ve günden güne, bazı zaman takım takım, kat’î bürhan (açık delil)  ile İslamiyet’e girdiklerini tarihler bize bildiriyorlar.