Hayat amacı veya gayesi aslında her insan da olması gereken bir şey. Yaşam,  amacı olmadan yaşandığında ne yazık ki niteliksiz bir hal alabiliyor. Böyle olmaması için de her insanın bir hayat gayesi olmalı ve arada bir “bir insan ömrünü neye vermeli?” sorusunu kendisine sormalıdır. Daha güzel bir yaşam için bu soru şart gibi gözüküyor. 

Japonların uzun ve mutlu yaşam sırrı adını verdikleri bir kavram  var; “ ikigai" İkigai en genel anlamıyla “hayat amacı” demek. Ve japonlar her insan da ikigainin bulunması gerektiğini söylüyorlar. Bu aslında onların uzun bir yasam sürmelerinin yanında nitelikli bir ömre de işaret ediyor. Ve ikigaisini kaybetmiş insanın umutsuz, niteliksiz bir ömür sürdüğünü iddia ediyorlar. 

Her sabah gözlerimizi yeni güne açtığımızda şu soruyu sormalı insan kendine : “ Bugün kendim ve kendi dışımdaki her şey için ne yapacağım ya da yapmalıyım?” Bu soru bize hayatımızı şekillendiren gayemizin de  cevabını verecek bir nevi. Ve ona göre bir gün geçireceğiz. Ve geçirilen bu günlerin  toplamı da ömrümüzü inşa eden tesbih taneleri gibi olacak. O taneler ise bize nitelikli bir hayat olarak geri dönecek. Ardımızda güzel izler bırakmak da bunun ödülü olacak. 

Peki şimdi soralım kendimize : “ bir insan ömrünü neye vermeli?” Narsist ve egoist insanlar bu soruya şu tarz cevaplar verecektir: “ Bir insan ömrünü kendine ve isteklerine adamalı" Evet sadece kendi bakış açısıyla  dünyaya bakan ve kendi hazları için yasayan insanlar bu veya buna yakın cevaplar verecektir.  Peki bu kötü bir şey midir? Yani insanın ömrünü kendisine adaması. Elbette bir açıdan değil.  Çünkü kendisini seven kendisi için bir şeyler yapan insanlar mutludur genel mana da. Ama bunu yaparken başkalarına da bir şeyler katan insanlar daha da mutludur. Çünkü vermek almaktan her daim üstündür. Bunu keşfetmek gerek. Bir çocuğun yüzünde ki gülümsemenin , bir kedinin kalbindeki sevincin, bir çiçeğe verilen suyun sebebi olmanın mükafatı çok ama çok büyük . Ve mutlulukların en büyüğü. Bu duygudan yoksun olanlara ise acımalı. Çünkü dünyanın en şanssız insanlarıdır onlar. Tadabildikleri yalnızca kendi egoları için mutlu olmaya çalıştığı anlar...

İsteklerin ve mutluluk sebeplerinin maddi unsurlardan meydana geldiğini iddia eden böyle düşünen insanların fazlaca olduğu bir toplumda yasıyoruz artık. Peki eskiden böyle miydi? “ben “ yerine “biz" demek , “ben” yerine “sen" demek hayat felsefemizdi.  Çoğu insan artık yalnızca kendisini düşünüyor  ve böyle böyle içimiz yoksunlaşıyor.  Kendimize bile yabancılaşıyoruz. Özellikle sosyal medyanın insanların yalnızca “görünen” yanlarına odaklanılıp insani özelliklerinin hiçe sayıldığı bir dönem de güzel şeyler yapmaktan çok “Popüler” olan daha ön planda yer alıyor.  Hal böyle olunca topluma kötülükler ve çirkinlikler de egemen olabiliyor, tüm güzel şeylerin yanında. Büyük bir ahlâkî yozlaşma yaşıyoruz ne yazık ki. Gelecek adına umudumuz daim lakin keşke bunu günümüz için de söyleyebilsek.

Büyük düşünmeli büyük yaşamalı insan. Sorularından çok cevapları onu insan yapacak çünkü. Ve bir insan ömrünü güzel şeylere vermeli. Vermeli ki güzel bir gelecek bizi bekliyor olsun. Vermeli ki insana dair umudumuz daim olsun.